Cilt 9, Sayı 10, Makale Koleksiyonu
Permanent URI for this collection
Recent Submissions
Item Lamia Gerede (1889-1981)(Aksaray Üniversitesi, 2023) Karakuş, CansuMilli Mücadele döneminin önemli isimlerinden biri Hüsrev Gerede’dir. 9. Ordu Müfettişliği’nde görevli olarak 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ulaşan Binbaşı Hüsrev Bey (Gerede) İstihbarat ve Siyasiyat Şube Müdürü görevini yürütüyordu. Milli Mücadele boyunca Mustafa Kemal Paşa ile beraber Amasya Genelgesi, Erzurum Kongresi, Sivas Kongresi’nde yer alan Hüsrev Bey, Son Osmanlı Mebusan Meclisi ve Ankara’daki mecliste de görev yaptı. Milli Mücadele’nin son döneminde Galip Kemali Bey’in kızı Lamia Hanım ile Berlin’de evlenen Hüsrev Bey, zafer sonrasında uzun yıllar görev yapacağı diplomasiye geçti. 1924 yılında Budapeşte’ye Orta Elçi olarak atandığı dönemden 1949 yılında emekli olduğu döneme kadar yaklaşık 25 yıl boyunca Hariciye’de hizmet etti. Bir büyükelçi kızı olan Lamia Hanım da eşi Hüsrev Gerede ile birlikte uzun yıllar yurtdışında Türkiye’yi temsil etti. Bulunduğu yerler ile ilgili notlar aldı. Bu notlar dönemle ilgili birinci elden kaynak değeri taşımaktadır. Bu çalışmada Lamia Gerede ve Lamia Gerede’nin tuttuğu notlar hakkında ana hatlarıyla bilgi vermek amaçlanmıştır.Item Osmanlı toplumunda köle kadınlar-cariyeler(Aksaray Üniversitesi, 2023) Özer, Cansu: Şer’iyye Sicilleri’nde Osmanlı Devleti’nde kadın köleler için cariye, eme, rakika ve memluka tabirleri kullanılmaktadır. Cariye; “para ile satın alınan halayık, hizmetçi kız” veya “harpte esir düşmüş, odalık olarak alınmış kız” olarak tanımlanmıştır. Köle ve cariye tabirleri arasında hiçbir anlam farklılığı olmamakla birlikte her iki tabir de köleliğin anlamını ifade etmek amacıyla kullanılmıştır. Cariyeler; hizmetçi statüsündeki cariyeler ve efendisinin üzerinde istifraş hakkı bulunan eş statüsündeki cariyeler olmak üzere ikiye ayrılır. Osmanlı’da kölelik müessesesi genellikle ev köleliği şeklindedir. Köleler efendisinin evindeki hizmetleri görmekle mükelleftirler. Köleler ve cariyeler, hürriyetlerine sahip olmayan, başkasının hüküm ve tasarrufu altında bulunan kimselerdir. Sosyal, iktisadi ve hukuki bakımdan hür değillerdir. İslam hukuk literatüründe kölelerin azat edilmesi ve kölelik süreleri ile ilgili hususlara değinilmiştir.Item Hüseyin Nihal Atsız ve tarihçiliği(Aksaray Üniversitesi, 2023) Öztürk, M.EnesTürkiye Cumhuriyeti, Türk Milletinin I. Dünya Savaşı sonrasında son enerjisiyle kurduğu ulus devletidir. Osmanlı İmparatorluğu’nun Anadolu ve kısmen de Avrupa’da kalan topraklarında kurulan bu devlet Türk ulus kimliğini öne çıkarıyordu. Osmanlı İmparatorluğu uzun süren hâkimiyetinde birçok ulusu din ve cemaat potalarında eritmiş, milliyetler cemaatlerin gölgesinde kalmıştı. Ancak yeni devlet Osmanlı’nın bu misyonundan başka bir gaye etrafında şekilleniyordu: Türk ulus devleti. Bunun için yeni devlet yeni bir imaj belirlemeliydi. Siyasi propaganda için tarihten çeşitli metalar kullanılmaktaydı. Anadolu’ya göç eden ve Selçuklu, Osmanlı gibi devletler kuran milletin Türkler olduğunun, tarihte Osmanlı gibi birçok devlet kurduklarının, sadece Türkiye’de değil çeşitli coğrafyalarda bulunduklarının ve bu coğrafyalarda da devletler kurduklarının hatırlatılması için Türk Tarihi’nin ilk çağlarından itibaren her noktası araştırılmalı, halka aktarılmalıydı. Türkiye Cumhuriyeti bunu önce Osmanlı’dan kalan bir miras olan Tarih Encümeni ve daha sonra da Türk Tarih Kurumu aracılığıyla yapacaktı. Üniversitelerde halka açık dersler veriliyor çeşitli bakan ve bürokratlar Dünya’dan ve geçmiş dönem Türk tarihinden kesitleri ve görüşlerini halkla paylaşıyordu. Recep Peker ve Mahmut Esat Bozkurt gibi isimler bu yolla yeni misyonu halka ulaştırmaya, Türk İnkılabının yeniliklerini halka benimsetmeye çalışıyordu. Türk Tarih Kurumu ise ilk defa 1932’de toplanan Tarih Kongresinde Türk Tarihi alanında çalışmaları derleyerek inkılabın kimliğine uygun bir şekilde işliyordu. Bu safhada yani cumhuriyetin ilk dönemlerinde bağımsız araştırıcılar Türk Tarihinin farklı devirlerine dair tetkiklerde bulunuyor, dergi ve gazete gibi yazılı kanallar üzerinden halka arz ediliyorlardı. Bu dönemde önemli bir yer tutan tarih araştırıcısı kimliğine sahip olan isimlerden birisi de Hüseyin Nihal Atsız’dır.Item 18. Ve 19. yüzyıllarda Osmanlı Anadolu’sunda Yahudi varlığı(Aksaray Üniversitesi, 2023) Sapmaz, GülsümOsmanlılar Anadolu’ya hâkim olduklarında Anadolu’nun muhtelif bölgelerinde Yahudi yerleşimleri mevcuttu. Osmanlı Anadolu’sunda Yahudi nüfusu, farklı zaman dilimlerinde gerçekleşen Yahudi göçleri ile artmıştır. İlk olarak 1492’de İspanya’dan, 1497’de Portekiz’den göçe zorlanan Yahudiler Osmanlı’ya sığınmışlardır. XV. yüzyıldan XIX. yüzyıla değin Avrupa, Balkanlar ve Rusya gibi farklı coğrafyadan Yahudi göçleri yaşanmıştır. XVIII. ve XIX. yüzyıllara gelindiğinde Yahudiler Anadolu’nun birçok şehrinde varlık göstermişlerdir. Bu çalışma Osmanlı Dönemi’nde Anadolu’daki Yahudi dağılımını tespit etmek adına yapılmıştır. İzmir, İstanbul, Selanik gibi büyük kentlerde yoğun nüfusa sahip şehirlerdeki varlıkları bilinmekle birlikte Anadolu genelindeki Yahudiler hakkında bütüncül bir çalışma yapılmamış olması bizi bu çalışmayı yapmaya iten temel sebep olmuştur. Çalışmada öncelikle Osmanlı Yahudileriyle ilgili genel bir bilgi verilmiş daha sonra XVIII. ve XIX. yüzyıllarda Anadolu’da Yahudi nüfusun yaşadığı şehirler incelenmiştir. Çalışmada yöntem olarak arşiv kayıtlarına dayalı yapılmış çalışmalar temel alınmış seyahatnameler ve literatür taraması yapılarak verilere ulaşılmaya çalışılmıştır.Item Türk İslam sentezinin Osmanlı Dönemindeki tarihsel gelişimi(Aksaray Üniversitesi, 2023) Kanat, GürkanBu çalışmanın amacı; “Türk İslam Sentezi” kavramını incelemek, Osmanlı Dönemi'nde bu sentezin nasıl şekillendiğini ve evirildiğini ortaya koymaya çalışmaktır. Türk İslam Sentezi, İslam'ın etkisi altında Türk kültürünün ve kimliğinin nasıl şekillendiği sorusuna cevap veren ve Türk kültürü ile İslam'ın bir araya gelip birleştiği bir kavramdır. Bu sentez özellikle Türklerin İslam'ı kabul etmesi ve bu yeni inançla kendi kültürel öğelerini bir araya getirme sürecini ifade etmektedir. Türk İslam Sentezi, Orta Asya'dan başlayarak İslam'ın yayılması ve Türklerin İslam’ı kabulünün bir sonucu olarak ortaya çıkmış olmakla birlikte Türk dünyası genelinde farklı zaman dilimlerinde farklı biçimlerde yaşanmıştır. Ancak genel olarak bu sentez, Türk kültürü ve İslam'ın etkileşimi sonucunda ortaya çıkmış olup hem Türklerin hem de İslam'ın kimlikleri üzerinde derin etkiler yaratmıştır. Dönemsel olarak incelendiğinde ise Osmanlı dönemindeki Türk İslam Sentezinin derin etkilerini görmek mümkündür.Item Aksaray Şer‘İyye siciline yansıyan namzetlik, nikâh akidleri ve boşanmalar(Aksaray Üniversitesi, 2023) Öztürk, EsraOsmanlı Devleti, kuruluşundan yıkılışına kadar geçen süre içerisinde temelinde İslâm hukukunun yer aldığı fakat şeriatı aşan bir hukuk nizamına sahiptir. Osmanlı hukukunu meydana getiren unsurlardan biri olan örf, bu imkânı vermiştir. Osmanlılardan önceki Türk-İslâm devletlerinde, şer‘iyyâtın yanı sıra kanun ve örf yerleşerek Osmanlı’ya kadar gelmiştir. Osmanlı sultanları dönemin şartlarına uygun olacak şekilde şer‘i hukuk çerçevesinde kanun koyma yetkisine sahip olmuşlar bunu yaparken de fakihlere danışmışlardır. İlerleyen zamanlarda şeyhülislamlık makamı kurulmuş ve şeyhülislama danışmaya başlamışlardır. Fatih Sultan Mehmed’den sonra artık kanun koyma sultana özgü bir hâl almıştır. Şer‘iyyâtın ve fetvaların çözüm bulamadığı yerlerde sultanın verdiği kararlar şer‘iyyâtla uyumlu olmasa bile devamlılık için uygulamaya koyulmuştur. Temelinde öğretim, fetva ve kazanın yer aldığı Osmanlı hukukunda çoğunlukla Hanefi Mezhebi uygulanmaktadır. XVI. yüzyılın ikinci yarısından sonra Hanefi Mezhebi, Anadolu ve Rumeli’de resmi mezhep olarak benimsenmiştir. Osmanlı hukukunu ve uygulamasını gösteren kayıtlardan biri mahkeme kayıtlarının tutulduğu şer‘iyye sicilleridir. Şer‘iyye sicilleri, kadı sicilleri, kadı divanı, mahkeme kayıtları ve sicillât-ı şer‘iyye adlarıyla da bilinmektedir. Sicillerde Osmanlı’ya dair iktisadi, sosyal ve hukuki vb. alanlarla ilgili önemli kayıtlar yer almaktadır. Kadının görev alanının geniş olması sicillerde yer alan kayıtların çeşitliliğini sağlamıştır. Bu mahkeme kayıtlardan yaklaşık XVII. yüzyıla tarihlenen Aksaray Şer‘iyye Sicilinde, aile hukukuyla ilgili namzetlik, nikâh akdi ve boşanmalar burada ele alınacaktır.Item Yerel tarih çalışmalarında temettuat defterlerinin kullanımı(Aksaray Üniversitesi, 2023) Yaldırak, TarıkTemettuat Defterleri 1845 yılında vergi yükünün adil dağıtılması için yapılan arazi, emlak ve hayvan sayımlarını gösteren defterlerdir. XIX. yüzyıla ait en detaylı ekonomik verileri ihtiva eden bu defterler bilhassa şehir, kasaba ve köylerin ekonomik yapılarının ortaya çıkarılmasında önemli bir rol oynamaktadır. Özellikle son dönemlerde yerel tarihe artan ilgiyle birlikte pek çok lisansüstü tezde çeşitli yerleşim yerlerinin XIX. yüzyıldaki sosyo-ekonomik durumu ele alınmakta ve temettuat defterleri bu çalışmalarda nüfus defterleri ve şer‘iyye sicilleri ile birlikte ana kaynak olarak kullanılmaktadır. Temettuat defterlerinde bulunan veriler sayesinde XIX. yüzyılın ortasında bir yerleşim yerinin sosyo-ekonomik durumu aydınlatılabilmektedir. Bu verileri dört grupta sınıflayabiliriz. İlki kişi bilgileridir. Hane sahibinin lakabı ve ismi, hanede kendinden başka çalışabilir yaşta olan erkek varsa onun isimi ve hane sahibine yakınlığı, son olarak hane sahibinin mesleği bu sınıfta yer alan bilgilerdendir. İkicisi vergi bilgilerdir. Bir yıl içinde hane reisi tarafından ödenen vergi-i mahsusa, öşür ve cizye (kişi gayrimüslim ise) bilgileri yer alır. Üçüncüsü taşınır ve taşınmaz servetlere ait bilgilerdir. Hanenin tasarrufunda olan tarım arazilerinin miktarı, küçük ve büyükbaş hayvanların cinsi ve sayısı, sahip oldukları dükkân, değirmen benzeri taşınmazların sayısı ve büyüklüğü bu tür bilgilerdendir. Dördüncüsü ise gelirlerdir. Hanenin sahip olduğu taşınır ve taşınmaz mallarından elde ettiği gelirler ile esnaflık, ticaret veya emek faaliyetlerinden elde ettiği kazançlardır. Temettuat defterlerinden hareketle konu alınan yerleşim yerinin tahmini nüfusu, hane sayısı, hangi mesleklerin yapıldığı, üretilen tahıl ürünlerinin türü ve miktarı, hayvan cinsleri ve sayısı, ahalinin toplam kazancı ve ödediği vergi miktarına ulaşarak sosyo-ekonomik durumu hakkında bir değerlendirme yapılabilmektedir.Item Osmanlı Arşivi vilayet gelen giden defterleri: İzmit örneği(Aksaray Üniversitesi, 2023) Küçük, İlaydaVilayet Gelen Giden defterleri, 1864 yılından itibaren Osmanlı idaresinde eyalet sisteminden vilayet sistemine geçilmesiyle birlikte her vilayet için hazırlanmış olan defter serisidir. Bu defterler Dâhiliye kalemi tarafından tutulmuştur. Vilayetlerden Babıali’ye gelen evrak müsteşar tarafından görülür ve işaretlenerek Dâhiliye Kalemine gönderilir. Orada deftere kaydedildikten sonra Babıali dairelerinden nereye havale edildi ise oraya gönderilirdi. Babıali’den vilayetlere giden evrak da yine Dâhiliye Kalemine gelir ve deftere kaydedilerek ilgili vilayetlerden birine gönderilirdi. Babıali’nin taşra ile olan ilişkilerini yürüten Dâhiliye Kalemi’nin 1872 yılında ortadan kalkmasıyla görevleri İcra Odası adı verilen küçük bir heyete devredilmiş ve çıkarılan bir nizamname ile Babıali Evrak Odası’na dâhil edilmiştir. 1849-1922 yılları arasında Sadaret’in vilayetler ile yaptığı yazışmaları içeren bu Vilayet Gelen Giden defterleri, 1.608 adet defterden oluşmaktadır.1 İzmit özelinde tutulmuş gelen ve giden defterleri ise yalnızca dört adettir. Bu defterler genel olarak idari, hukuki, siyasi ve sosyal konuları içermektedir.Item Saruhanoğulları Beyliği’nin Osmanlı Devleti ile ilişkisi(Aksaray Üniversitesi, 2023) Karaca, BekirTürkler tarih boyunca bağımsızlığın simgesi olmuş bir millettir. Neredeyse dünyanın çoğu coğrafyasında var olan Türkler, bu bölgeleri kendilerine yurt edinerek çeşitli yönetimler kurmuşlardır. Bu yönetimler kimi zaman büyüyerek devlet, imparatorluk derecesine çıkmış kimi zamansa beylikler halinde birleşerek federasyonlar halinde ilerlemişlerdir. Malazgirt Meydan Muharebesi’nden sonra Anadolu coğrafyasını yurt haline getirmek isteyen Türkler, burada fetihler yaparak miladi 1081 dolaylarında Adalar Denizi’ne dayanmışlardır. Anadolu coğrafyasını kılıç hakkıyla fetheden Türkler, iskân politikasıyla ilerlemiş ve beylikler kurmuşlardır. Kurulan ilk beylikler Anadolu Selçuklu Devleti tarafından siyasi birlik için bir araya getirilse de 1243 Kösedağ Savaşı’ndan sonra aynı şeyi söylemek mümkün olmayacaktır. Moğol İmparatorluğu’ndan kopan İlhanlıların baskısı Anadolu’yu sıkıştırmaya, Anadolu içerisindeki Türkleri de garp yoluna sürmeye mecbur kılmıştır. İşte Saruhanoğulları garp yolundaki fetihleriyle Manisa ve çevresini yurt tutmuş bir Türk beyliğidir. Osmanoğulları ise kendilerine yaylak ve kışlak olarak verilen Söğüt ve Domaniç çevresinde; Doğu Roma İmparatorluğu sınırında uç beyliği görevi verilmiştir. Uç beyliği olan Osmanlılar, zamanın onlara verdiği çeşitli imkân ve güçlü hükümdarlarıyla kısa sürede devletleşme yolunda adımlar atmış bir Türk beyliğidir.Item Avrupalıların gözdesi Hindistan’ın sömürge ve bağımsızlık süreci(Aksaray Üniversitesi, 2023) Bodur, Seda NurAntikçağlardan bu yana güçlenen devletler kendi alanları dışındaki yerlere halklarını çeşitli yollar ile yerleştirmişlerdir. Başlangıçta bu duruma bir göç olarak bakılsa dahi Roma döneminde mevcut durum sömürgecilik halini almıştır.1 Sömürgecilik, 15. yüzyılın sonlarına doğru dünya siyasi haritasını önemli ölçüde değiştirecek şekilde hızla yayılmıştır.2 Avrupalı devletlerin ürettiklerini daha ucuza satabilmek ve hammadde erişimini kolaylaştırmak için pazar arayışına girmeleri sonucu sömürgecilik faaliyetleri ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda, büyük güçler dünyanın kendilerine göre geri kalmış olan yerlerinde ekonomik ve siyasi egemenliklerini kurmuşlardır.3 Bahsi geçen yerlerin sadece imkânlarına el koymakla yetinmemiş, aynı zamanda yerlilerini de köleleştirmişlerdir.4 Bununla beraber, gittikleri yerlerde kendi dillerini, dinlerini, gelenek ve göreneklerini yaşatmayı birer amaç edinmişlerdir.5 Yukarıda bahsedilen amaçlarını geri kalmış bölgeleri “uygarlığa eriştirme” adı altında gerçekleştirmişlerdir. Anlaşılacağı üzere, Avrupalı devletleri, sömürgeciliğe iten faktör en başlarda genel olarak ekonomik olmasına rağmen, zaman içinde bu amaç kimlik değiştirmiştir.Item Eski Rusya’dan Yeni Rusya’ya dönüşüm: III. İvan Dönemi(Aksaray Üniversitesi, 2023) Dalkıran, AbdulsametRusya, tarihi sürecinde pek çok zorlukla karşı karşıya kalmıştır. Ancak, bu zorluklar arasında Moskova’nın III. İvan döneminde gösterdiği direnç ve gelişim, Rus tarihinin belki de en çarpıcı dönemlerinden biridir. Moskova’nın İvan öncesindeki durumu, bir dizi iç ve dış tehditlerle belirlenmiştir. Özellikle Kiev ve Novgorod’un Litvanya’nın denetimine geçişi, Rusya’nın toprak bütünlüğü ve ulusal kimliği açısından büyük bir kayıptı. Bunun yanında, Kazan Hanlığı’na vergi verme zorunluluğu, Moskova’nın ekonomik ve siyasi bağımsızlığına gölge düşürmüştü. III. İvan’ın tahta çıkışıyla birlikte Moskova’da büyük bir değişim başlamıştır. Öncelikle, İvan’ın dış politika stratejileri sayesinde Moskova, komşularıyla ilişkilerini güçlendirmeye başlamış ve Litvanya ile yapılan mücadeleler sonucu toprak kazanımları elde etmiştir. Kazan Hanlığı’yla olan vergi bağını kırmayı başaran İvan, Moskova’nın ekonomik bağımsızlığını yeniden kazandırmıştır. Bu adım, Rusya’nın ekonomik ve siyasi olarak bağımsız bir güç haline gelmesinin yolunu açmıştır. Kültürel ve mimari alanda da Moskova, İvan döneminde büyük bir gelişme göstermiştir. Şehirde birçok yeni kilise, manastır ve kale inşa edilmiş, bu yapılar Moskova’nın hem mimari hem de kültürel zenginliğini artırmıştır. III. İvan, Moskova’nın yükselişinde kilit bir rol oynamıştır. Onun liderliğinde, Moskova hem toprak hem de kültürel anlamda büyük bir genişleme yaşamıştır. Komşularıyla olan ilişkileri stratejik bir şekilde yöneterek, Moskova’nın bölgedeki gücünü ve etkisini artırmıştır. Özellikle Altın Orda’nın da zayıflamasıyla Moskova uzun süredir boyunduruk altında olduğu bir durumdan çıkmış ve yeni bir güç olarak doğmuştur. Nitekim III. İvan döneminin bir diğer önemli olayı ise III. Roma iddialarının başlamasıdır. III. İvan döneminin bu kadar parlak olmasına karşın III. İvan iki savaş hariç hiçbir savaşa katılmamıştır. Makalemizde, İvan’ın komşularıyla ilişkisi ekseninde Moskova’nın gelişmesi üzerinde durularak sonuca varılmaya çalışılmıştır.Item Aşağı Türkistan’ın kurtarıcısı: Su-Lu Kağan(Aksaray Üniversitesi, 2023) Güler, Muhammed EmirTürgişler; VII. yüzyıldan başlayıp VIII. yüzyılın ilk yarısına kadar varlığını sürdürmüş, Türk boylarını hâkimiyeti altına almış, en kritik dönemde Türkistan’ı muhafaza etmiş, bilinenin aksine Türk kağanlıkları arasında ülkelerini gerçek manada ilk kez şehirden yönetmeye başlamış, Türk tarihinde ilk defa Aşina ailesi dışında diğer boylar üzerinde hâkimiyet kurmuş bir Türk kağanlığıdır.1 Batı Köktürklerini meydana getiren On Boy’dan Tu-lulara (Dulu) mensup olan Türgişler,2 I. Köktürk Kağanlığı’nın dağılmasından sonra diğer dokuz Köktürk boyunun dağılmasını önleyip yeni bir siyasî güç haline gelmiş3 ve tarihî kayıtlarda ilk olarak 651 yılında Altay dağlarının güneybatısında ikamet ettikleri sırada yerini almıştır.4 Ancak Türgişlerin siyasî bir güç olarak ortaya çıkması 659 yılını bulmuştur, çünkü Batı Köktürk hâkimiyetinin tam anlamıyla sona ermesi bu tarihe denk gelmektedir.5 Türgişlerin tam teşekküllü bir kağanlık olarak ortaya çıkması ise Wuçi-le6 (U-çe-le, Üç Elig) zamanında olmuştur.7 Wu-çi-le’nin ölümünden sonra yerine geçen So-ko’nun8 döneminde Köktürkler ile gerçekleşen Bulçu savaşı sonucunda kağanlık zayıflamaya başlamış,So-ko’nun ölümünden sonra da Türgişler arasındaki birlik bozulmuştur. So-ko’nun ölümünden sonra yerine kendi oğlu değil de So-ko’nun komutanlarından biri olan Su-lu (Çince: Sou-lu, İngilizce: Suluk)’nun geçmesi Türgişlerin, Kara Türgişler ve Sarı Türgişler olarak ikiye ayrılmasına neden olmuştur. Bu noktada Kara Türgişlerin tarih sahnesine çıkışları şüphesiz Su-lu Kağan ile birlikte olmuştur.Item Kırım Ahali Cumhuriyeti’ne giden süreçte Genç Tatarlar Hareketi(Aksaray Üniversitesi, 2023) Bayraktar, Muhammet TahaKırım Ahali Cumhuriyet’ine giden süreçte Genç Tatar ya da diğer bir deyimle Yaş Tatar hareketi, faaliyetleriyle önemli bir yer arz etmektedir. İsmail Bey Gaspıralı’nın 1883 senesinde başlattığı Kırım Tatar uyanış hareketi Genç Tatar hareketi ile bambaşka bir boyut kazanmıştır. Zamanla Kırım’a yayılan hareket, bünyesinde Hasan Sabri Ayvazov, Abdurreşid Mehdiyev, Abbaz Şirinski, Hüseyin Şamil Toktargazi, Hüseyin Baliç, Abdulhalim Baliç, Hasan Çergeyev, Yahya Bayburtlu ve Ali Bodaninski gibi Rus öğretmen okullarında yetişen önemli isimleri barındırmaktaydı. İsmail Bey Gaspıralı’nın sakin ve dingin tutumuna karşın Genç Tatarlar daha hareketli bir yapılanma örneği göstermişlerdir. Öyle ki hareket içerisindeki aydınlar gerek Rusların baskıcı tutumuna karşı mücadele etmiş gerek halkın bu köhne düzen karşı çıkmasını sağlamaya çalışmışlardır. 1905 yılında daha da etkin faaliyetler göstermeye başlayan hareket, Hasan Sabri Ayvaz’ın öncülünde 1906 yılında neşir edilmeye başlanan Vatan Hadimi adında bir de yayın organına sahiptir. Abdurreşid Mehdi’nin faaliyetleri sonucunda kendine parlamentoda da yer bulmuş olan hareket parti gibi bir teşkilatlanma değildir. Belli bir ideolojisi de yoktur. Karasupazar merkezli olan hareketin öncülerinden Abdurreşid Mehdi bölgenin belediye başkanlığını da yapmış ve Kırım halkının eğitim vasıtasıyla uyanışında etkin olmaya çalışmıştır. Hüseyin Şamil Toktargazi, Celil Meinov ve Ali Bodaninski gibi öğretmenler vasıtasıyla hareket köylere ve vilayetlere de yayılmıştır. Hareket fiilen 1910 yılında dağılsa da kişi bazlı olarak devam etmiştir. Hareket aynı zamanda Cafer Seydahmet Kırımer gibi Kırım Ahali Cumhuriyeti’nin kurucularına da deyim yerinde ise öncülük ederek yol göstermiştir.Item Türkiye Selçuklu Sultanı II. İzzeddin Keykâvus’un dış münasebetleri(Aksaray Üniversitesi, 2023) Taşkın, BatuhanTürkiye Selçuklu Devleti Kutalmışoğlu Süleyman Şah tarafından 1078 senesinde İznik’te kurulmuştur. Kurulmuş olduğu andan itibaren Bizans’a, Haçlılara ve Türkmen beyliklerine karşı vermiş oldukları mücadeleler neticesinde Anadolu’da siyasi hâkimiyetlerini kurmuşlardır. Nitekim uygulamış oldukları politikalar neticesinde de Anadolu’nun ticari bir merkez olmasını sağlamışlardır. XIII. yüzyıldan itibaren Cengiz Han önderliğindeki Moğolların yayılmaya başlamaları ve Harîzmşahları yenilgiye uğratmaları neticesinde Selçukluların doğusunda büyük bir tehdit meydana gelmiştir. Bu dönemde Selçuklu tahtında olan Alâeddin Keykubad’ın izlemiş olduğu politikalar dâhilinde 1230 senesinde doğu sınırlarında faaliyet göstermeye çalışan Harîzmşahları yenilgiye uğratılmıştır. Daha sonrasında ise Moğollara sözlü olarak bir bağlılık bildirilmesiyle Selçuklular bu tehditten kurtulmuşlardır. Bu dönemde önemli bir devlet adamı olan Saadettin Köpek tarafından zehirlenerek öldürülen Sultan Alâeddin’in yerine oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev geçmiştir. Sultan Gıyaseddin döneminde devlet yönetimini kendi elinde toplayan Saadettin Köpek ise kendisine engel olacak nitelikli devlet adamlarını öldürmüş ve otoritesini arttırmıştır. Böylece Selçuklu devlet yapısında bozulmalar ve hoşnutsuzluklar meydana gelmiştir. Sadettin Köpek tarafından yapılan bu girişimler neticesinde Sultan Gıyaseddin harekete geçmiş ve kendine bağlı emirlerle Saadettin Köpeği ortadan kaldırmayı başarmıştır. Ancak devlet içerisindeki bozulmalar ve hoşnutsuzlukların önü kesilememiştir. Bu hoşnutsuzluklar neticesinde de 1240 senesinde Babailer İsyanı meydana gelmiştir. Selçukluların bu isyanı oldukça zor ve uzun bir sürede bastırmaları Moğolların dikkatini oldukça çekmiştirItem Gesta Tancredı'nin ışığında I. Haçlı Seferi sırasında Haçlılar arasındaki rekabet(Aksaray Üniversitesi, 2023) Balçal, Ömer CanPapa II. Urbanus’un Clermont Konsili’nde yapmış olduğu çağrı sonrası 1096 yılında başlayan I. Haçlı Seferi; Franklar, Normanlar ve Cermenler gibi aynı dine fakat farklı kökenlere sahip birçok asker ve gönüllünün yanında bu seferin liderleri olarak öne çıkan soylu ve ruhban sınıfından kişilerin katılımıyla gerçekleşmiş ve tarihin önemli bir dönüm noktasını oluşturmuştur. Birinci Haçlı Seferi sırasında haçlı grupları arasında yaşanan anlaşmazlıklar ve rekabet nihayetinde Kudüs Haçlı Krallığı, Antakya Haçlı Prinkepsliği, Urfa Kontluğu ve Trablus Kontluğu olmak üzere dört ayrı haçlı devletinin kuruluşuna yol açmıştır.Item Anadolu’nun Akdeniz’e açılan kapısı: Antalya (Türkiye Selçukluları Dönemi)(Aksaray Üniversitesi, 2023) Kaya, HakanAntalya, bir liman kenti olma özelliği ile tarih boyunca dikkat çekici bir öneme sahip olmuştur. Birçok uygarlık bu şehir için büyük mücadeleler vermiştir. Antikçağdan günümüze kadar Pamphylia, Attaleia ve son olarak Antalya isimleriyle anılan şehrin kurulum sürecine bakıldığında M.Ö 158 yılında Bergama Kralı II. Attalos’un liman şehirleri kurmak amacıyla büyük bir girişimde bulunduğu ve “Cennet’’ olarak tabir ettiği bugünkü Antalya şehrinin temellerinin bu şekilde atıldığı bilgisiyle karşılaşılır. M.Ö. 77 yılında Romalı komutan Servilius Isauricus tarafından Roma topraklarına dâhil edilen Antalya, bu dönemde özellikle stratejik ve ekonomik özelliklerinden dolayı hem liman kenti hem de deniz üssü olarak öne çıkan bir konuma sahiptir. Aynı biçimde Doğu Roma hâkimiyeti döneminde de Akdeniz’in aktif bir limanı olma özelliğini sürdürmüştür. Ardından şehir 7. yüzyıldan itibaren Arapların akınlarına uğramıştır. 860 yılında Halife Mütevekkil’in donanma kumandanı Fazl b. Karin şehri ele geçirmiş fakat aradan çok zaman geçmeden, Türklerin Anadolu’ya fetih hareketleri sırasında Süleyman Şah 1103 yılına kadar şehri elinde tutmuştur. Türkiye Selçukluları ve birinci beyliklerin Anadolu'nun Türkleşmesi ve Müslümanlaşması için gerçekleştirdiği faaliyetler sırasında Antalya kenti, Akdeniz'e kapı olan jeopolitik konumu ile dikkat çekmiş ve bir fütuhat alanı olarak görülerek Türkiye Selçuklu devletinin fetih sahasına dönüşmüştür. Türkiye Selçuklu Sultanı I.Gıyaseddin Keyhüsrev şehri ele geçirmek için birçok girişimde bulunmuş ve nihayetinde 1207 yılında şehri Türkiye Selçuklu topraklarına katmayı başarmıştır. Başta Venedikli tüccarlar olmak üzere birçok tüccar burada ticari faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Özellikle Mısır ile Antalya arasındaki ticari trafiğin yoğun olması, şehri cazip hale getirmiştir. Kentin alınması Türkiye Selçuklu Devleti açısından öncelikli olarak ticari avantajları beraberinde getirirken Antalya açısından da etnik, dini, siyasi ve mimari çok önemli değişiklikler yaratmıştır. Bu çalışma fetih sürecinin yarattığı bu çift yönlü etkiyi ortaya koymayı amaçlamıştır. Antalya’nın alınmasının Türkiye Selçukluları ve kent tarihi için ne anlam ifade ettiği sorusuna cevap aranmıştır.Item Mikhael Attaleiates’in tarihine göre 1071 yılına kadar Anadolu’da Türk varlığı Ve Malazgirt Meydan Savaşı(Aksaray Üniversitesi, 2023) Geyiklioğlu, TansuDünya ve Türk tarihinde önemli izler bırakan Selçuklular; Arap, Ermeni, Süryani ve Bizans vakayinamelerinde mevzu olmuşlardır. Kimi zaman eksik, kimi zaman abartılı ifadeleriyle vakayinameler Orta Çağ dünyasında Türk varlığı hakkında bize kıymetli bilgiler sunmaktadır. Özellikle TürkAnadolu ve Bizans tarihi açısından çok önemli bir yeri olan Anadolu’nun Türkler tarafından fethi yerli kaynaklarda detaylı olarak anlatılmıştır. Bu kaynaklar arasında Attaleiates’in önemli bir yeri vardır.Item Türk atasözü deyim ve bilmecelerinde türk mutfak kültürüne ait kavramlar (15. yüzyıla kadar)(Aksaray Üniversitesi, 2023) Durgut, Hatice ŞeymaAtasözleri sözlü gelenekle kuşaktan kuşağa geçen halka mal olan kalıplaşmış ve genellikle mecaz anlama sahip sözlerdir. Orhun Yazıtları en eski Türk atasözlerini barındırmaktadır. Bu yüzden Orhun yazıtları atasözlerinin yazıya geçirildiği ilk kaynak olarak kabul edilmektedir.1 Atasözleri; bir toplumun kültürel değerlerini, hayata bakışını, inanışlarını ve sosyal yaşam ilişkilerini analiz etmek için önemli bir kaynaktır. Atasözleri, ait olduğu topluma dair önemli bilgiler vermektedir. Türkler de atasözleri bakımından geniş bir dağarcığa sahiptir. Türk atasözlerinden Türklerin inanışları, hayatı algılama biçimleri, sosyal yaşamları, kültürel değerleri analiz edilebilir. Türklerin mutfak ve beslenme kültürüne dair bilgilere de atasözlerinden ulaşmak ve analiz etmek mümkündür. Türklerin atasözlerinde besin adları, yemek gereçleri ve beslenme adabına dair bazı kavramları kullandıkları söylenebilir. Hatta kimi atasözlerinde bu kavramlar üzerinden başka olay ve durumlara benzetme yoluyla gönderme yapıldığı görülebilir.Item Gaziantep Çepnilerine ait ziyaret kültürü ve Hacı Kureyş türbesi(Aksaray Üniversitesi, 2023) Dönmez, SolmazÇepni Boyu, Oğuzların yirmi dört boyundan biridir. Oğuz Kağan’ın oğlu Gök Han’ın soyundan gelmektedirler. Çepni halkı, boy adlarının bilincinde olarak günümüze kadar ulaşmışlardır. Anadolu’ya, Selçuklularla beraber Horasan’dan gelmişlerdir. Karadeniz ve Ege bölgesinden sonra en çok Çepni nüfusunun yer aldığı yer Gaziantep’tir. Anadolu’nun pek çok yerine dağılmış olan Çepnilerin bir kısmı Sünni İslam’ı, bir kısmı ise Alevi Bektaşiliği benimsemişlerdir. Gaziantep Çepnileri, Alevi-Bektaşi geleneğini sürdürmektedirler. Hacı Bektaş-ı Veli’nin ilk müridlerinden olup; Anadolu’nun Türkleşmesinde önemli katkılar sağlamışlardır. Kureyşan Ocağına bağlıdırlar.Item Hakas Türklerinde avcılık ve kurban inancı(Aksaray Üniversitesi, 2023) Kalaycı, FatihMinusinsk, Abakan, Sibirya, Yenisey Türkleri veya Tatarları adıyla geçen Hakas Türkleri, bugün ata yurdumuz olan Güney Sibirya topraklarında yaşayan en eski Türk halklarındandır. 1917 yılında Rus devriminden sonra Ruslar, 9-10. yüzyıllarda Çin kaynaklarında Kırgız anlamına gelen “Heges” kelimesini Hakasya halkı için “Hakas” olarak kullanılmasını teklif etmiş ve Hakas kelimesi 1923 yılında kullanılmaya başlanmıştır. Hakaslar, Sibirya’da ilk kültür havzalarının meydana çıktığı bir coğrafyada bulunmalarıyla birlikte tarihimizi ilgilendirmesi bakımından en eski Türk toplulukları arasında yer almaktadır. Bu çalışmada Hakasların av kültürleri, kutsal kabul ettikleri hayvanları ve çeşitli kurban gelenekleri üzerinde durulacaktır. Bu içeriklerin günümüze kadar geliş şekillerinin serüvenleri ve inançları üzerinde etkili olan sebepler açıklanacaktır.