Cilt 6, Sayı 12, Makale Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 14 / 14
  • Öğe
    Abbasiler döneminde sosyal hayat, Muhammed Manazir Ahsen (Trc. Mehmet Emin Şen)
    (Aksaray Üniversitesi, 2019) Kuşcalı, Ali
    Muhammed Manazir Ahsen, Abbasiler Döneminde Sosyal Hayat, trc. Mehmet Emin Şen (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2019).
  • Öğe
    Kur’an’ın anlaşılması ve yorumlanmasında çokanlamlılık sorunu, Şahin Güven
    (Aksaray Üniversitesi, 2019) Koyuncu, Muhammed İkbal
    Güven, Şahin. Kur’an’ın Anlaşılması ve Yorumlanmasında Çokanlamlılık Sorunu. 2. Baskı. İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (İFAV) Yayınları, 2017.
  • Öğe
    Chomsky’nin üretici dil bilgisi kuramı ile klasik Nahiv ilminde Selika (Dil yetisi)
    (Aksaray Üniversitesi, 2019) Hassan, Temmam
    Bir yönüyle dillerin kökeni tartışmalarıyla ilişkili olan dil selikası (yetisi), hem klasik dönem Müslüman dilbilimcilerin hem de modern dönem Batılı dilbilimcilerin gündemini meşgul etmiştir. Müslüman dilbilimcileri Arap dili özelinde, Batılı dilbilimciler ise genel olarak dilde bu olgunun ne ifade ettiği, edimsel bir beceri mi yoksa fıtri bir yeti mi olduğu konusunda farklı görüşler öne sürmüşlerdir. Bu çalışmanın amacı, klasik dönem Arap dilbilim temsilcilerinden olan ve selikayı coğrafi ve sosyolojik bir olgu olarak gören Câhiz (ö. 255/869), standart kurallara sahip bir sistem olarak gören İbn Cinnî (ö. 392/1002) ile yapısalcı ve yüzeysel bir olgu olarak gören Cürcânî’nin (ö. 471/1078), modern dönem Batılı dilbilimci, Üretici Dönüşümsel Dilbilgisi kuramını geliştiren ve bu kurama uygun farklı bir selika anlayışı ortaya koyan Noam Chomsky’nin dil selikası hakkındaki görüşlerini mukayeseli bir şekilde ortaya koymaktır. Çalışmanın sonunda da modern dönem Arap dilbilim temsilcilerinden ve çalışmanın yazarı olan Temmâm Hassân’ın dil selikası hakkındaki görüşleri yer almaktadır.
  • Öğe
    1913 tarihli İttihat ve Terakkî Fırkası Nizamnâmesi Bağlamında İttihat ve Terakkî’nin Cemiyet-Parti ikilemi üzerine bazı değerlendirmeler
    (Aksaray Üniversitesi, 2019) Aslan, Taner
    İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin nizamnâmeleri Türk siyasal hayatı ve parlamento geleneğimiz açısından önemli mehazlardandır. Cemiyet, Meşrutiyetin ilanında müessir bir rol oynadığından kendini Meşrutiyetin banisi ve bekçisi olarak görmüştür. Meşrutiyetin ilanından sonra hükümet kurmayıp, denetleme iktidarını tercih etmiştir. Cemiyet 1908 seçimlerinde rakibi Ahrar Fırkası’na karşı büyük üstünlük sağlamıştır. İttihat ve Terakkî’nin hem cemiyet hem de fırka olarak faaliyetlerini sürdürmesi muarızları tarafından tenkide uğrayarak cemiyet-fırka polemiği meydana getirilmiştir. Cemiyet, Bâbıâli baskını sonrasında 1913 yılında yayımladığı programında İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nden başka İttihat ve Terakkî Fırkası ismine yer vererek, muhaliflerin cemiyet-fırka tenkidine bir set çekmek istemiştir. Bu nizamnâmede yer almasından sonra aynı tarihte İttihat ve Terakkî Fırkası Nizamnâmesi yayımlanmıştır. Bu nizamnâmenin ilk defa bu çalışmada ele alınması çalışmayı önemli kılmaktadır.
  • Öğe
    Cihanbeyli-Haymana sahasındaki konar-göçer toplulukların idari, sosyal ve iktisadi yapıları (1827-1861)
    (Aksaray Üniversitesi, 2019) Aygün, Necmettin
    1850’lere gelindiğinde Haymana-Cihanbeyli sahası menşei aslen Anadolu’nun doğusu veya Güney Azerbaycan olan konar-göçerler ile dolmuş durumdadır. Cihanbeyli Aşireti ve bu aşiret idaresi altında bulunan diğer sekiz aşiret veya cemaat bunlardandır. Bahsi geçen bu toplulukların her biri uzun Osmanlı tarihinde aşiret mirleri tarafından idare edilmekte iken, Tanzimat-ı Hayriye’nin ilanı (1839) ile devletin konar-göçer teşekkülleri kontrol altına alıp, diğer vatandaşları gibi aynı idari sistemine dahil etmeyi hedeflemesi neticesinde bu toplulukların da idari anlamda değişim geçirerek sisteme dâhil edilme süreci hız kazanmıştır. Bu doğrultuda ve bilhassa 1850’lere doğru Cihanbeyli-Haymana sahasındaki konar-göçer topluluklar Aşayir-i Seb?a Kaymakamlığı yani Yedi Aşiret Kaymakamlığı adı altında müstakil bir kazaya/kaymakamlığa dönüştürülerek merkezden atanan idarecilerle yönetilmeye başlanmışlardır. Bu gelişme, şüphesiz Alişan Bey gibi bölgede nüfuz sahibi olan aşiret ağalarının aleyhine olmuştur. Orta Anadolu’da, Cihanbeyli-Haymana sahasında yaklaşık 103 kadar köy ile varlıklarını sürdüren konar-göçerler hayvancılık yanında ziraat ile de maişet temin etmişlerdir. Onlar hayvancılık, tarım ve ticaret ile meşgul olmalarının yanında sosyal ve kültürel yapılarını koruyarak günümüze kadar gelebilmiş olmalarıyla Osmanlı rengini, Türk-İslam kültürünü Orta Anadolu’ya nakşetmeleriyle müstesna hususiyetlere sahiptirler. Bu hususiyetlerden bir kesit sunuyor olmasıyla çalışmamız, Anadolu’daki konar-göçer literatürüne önemli bir katkı sunmaktadır.
  • Öğe
    İmam Nevevî fetvalarında mûsiki
    (Aksaray Üniversitesi, 2019) Bıyık, Tacetdin
    Bu çalışmada, XIII. yüzyılda yaşamış, hayatını tamamen ilme adamış ve birçok alanda çok sayıda eser meydana getirmiş olan Şâfiî mezhebine mensup büyük âlim İmam Nevevî’nin (ö. 676/1277) “Fetâva’l-İmâm en-Nevevî / el-Mesâilü’l-mensûre” adlı eserindeki mûsiki ile alakalı fetvaları tespit edilip incelenmeye çalışıldı. İlk önce Nevevî’nin hayatı ve eserleri hakkında genel bilgiler verilerek fetvalarını içeren eseri biraz daha ayrıntılı incelendi. Tespit edilen fetvalar uygun başlıklar altında tasnif edilip tercümeleri yapıldıktan sonra kısaca değerlendirildi. Eserin muhakkiki tarafından yapılan değerlendirme ve yorumlar da tercüme edilerek ilgili yerlerde aktarıldı. Nevevî’nin fetvaları penceresinden bakıldığında; Şâfiî mezhebinin mûsikinin lehinde veya aleyhinde mutlak olarak bir hüküm vermediği, bazı kayıtlara bağlı olarak farklı hükümler verdiği görülecektir.
  • Öğe
    Mevlânâ müzesi haziresindeki mezar taşlarından örnekler
    (Aksaray Üniversitesi, 2019) Kunt, İbrahim; Karademir, Murat
    Mevlânâ Müzesi haziresindeki mezar taşlarından örneklerin bulunduğu bu çalışmada, hazirede yer alan 71 adet mezar taşından 16 tanesi ele alınmıştır. 71 adet mezar taşının incelenmesinin bu makaleye sığdırılmasının mümkün olmaması nedeniyle, başlık, form ve süsleme özellikleri açısından tekrara girmeyen ve nitelikli olan 16 mezar taşı kataloğa dâhil edilmiştir. Katalogda bulunan örneklerin tümü fotoğraflanarak belgelenmiştir. Mezar taşlarının kitabeleri okunmuş, başlık tipleri, formları ve bezeme özellikleri ele alınarak Türk mezar taşı sanatı içindeki yerleri belirlenmeye çalışılmıştır. Konya Mevlânâ Dergâhı Müze'ye dönüştürüldüğünde dergâhın haziresinde bulunan mezar taşları yerlerinden sökülerek mezarlık alanı bozulmuştur. Mezar taşları müzeye kaldırıldığında bazı mezarların baş ve ayak taşları birbirine karışmıştır. Mevlânâ Müzesi'nde bulunan taşların büyük bir kısmı da yalnız baş taşıdır. Buna göre günümüzdeki hazirede yer alan mezar taşlarından 10 tanesi toprak mezar taşı, 2 tanesi çerçeveli mezar taşı, 3 tanesi kapak taşlı mezar ve 1 tanesi de Sandık(lahit) tipi mezar taşıdır.
  • Öğe
    Muhtâr es-Sekafî hareketine destek veren unsurlar
    (Aksaray Üniversitesi, 2019) Kurnaz, Yasin
    Kerbelâ faciası, kendisinden sonra pek çok siyasî, sosyal ve askerî hareketin canlanmasına uygun bir zemin yaratmıştır. Muhtâr hareketi Kerbelâ faciasının bu anlamda başarıya ulaşan ilk ürünüdür denilebilir. Muhtâr önderliğinde iki seneye ulaşmayan bir ömre sahip olan söz konusu hareket, gücünü Kerbelâ’da yaşananların intikamını almak söyleminden almış ve taraftar kitlesini Hz. Hüseyin’in ismini sloganlaştırmak suretiyle toplamıştır. Muhtâr hareketi, Kûfe’deki Yemenî Arap kabileleri, Medâin halkı, mevâlî ve sosyo-ekonomik bakımdan zayıf kimselerden oluşan bir kitleye sahiptir. Bu kitleyle bir tarafta Emevî yönetimi, diğer tarafta Abdullah b. Zübeyr’le mücadele ederken aynı zamanda Kûfe halkının yerli Araplarından oluşan ileri gelenlerinin isyanını bastırmıştır. Özellikle Kûfe halkının gerçekleştirdiği bu isyan, çıkış noktasını Muhtâr hareketinde yer alanların kimliklerinden duydukları rahatsızlıktan almıştır. Kısa zamanda içerde ve dışarıda bu kadar düşman sahibi olan söz konusu hareketin kendisine nasıl taraftar bulduğu, söz konusu kitlenin kimlerden oluştuğu üzere bir fizibilite çalışması yapmak suretiyle anlaşılacaktır. Bu çalışma aynı zamanda Muhtâr hareketinin amaçlarının daha iyi anlaşılmasına da katkı sağlayacaktır.
  • Öğe
    Abbâsîler dönemine kadar Mısır’da Kıptîler ve müslümanlarla ilişkileri
    (Aksaray Üniversitesi, 2019) Gök, Murat
    İslâm’ın ilk dönemlerinde Müslümanlar farklı coğrafyalara hâkim olmuşlar ve buralarda farklı etnik ve dini kimlik sahibi topluluklarla ilişkiye girmişlerdir. Bu bağlamda fetih öncesinde Bizans için, fetihten sonra ise Müslümanlar için büyük önem ifade eden Mısır, Hz. Ömer döneminde hâkimiyet altına alınmıştır. Fetih sırasında Mısır topraklarında genel olarak Kıptî yerli halk ve Bizans destekli Rumlar yaşamaktaydı. Kıptîler kendilerine özgü yaşam şekilleriyle yöneticilerinden farklı özelliklere sahiplerdi ve Mısır’da ikinci sınıf insan muamelesi görmekteydi. Bu çalışmada Mısır diyarının yerli halkı olan Kıptîler’in İslâm öncesindeki yaşantıları ve fetihle birlikte yeni idarecilerle olan ilişkileri Emevîler dönemini de içine alacak şekilde konu edilmiştir. İlk fethedilen bölgelerden olan Mısır’da görevli valiler ilk dönemlerden itibaren halka daha önce yaşadıkları olumsuzlukların aksine hoşgörüyle yaklaşmışlar, inanç özgürlüğü başta olmak üzere huzur içerisinde bir hayat yaşama imkânı sunmuşlardır. Kıptî Hıristiyan halkın önemli bir kısmı fetihten sonraki birkaç yüzyıl içinde İslâm’ı tercih etmiş, bir kısmı ise cizye vergisini düzenli olarak ödemişlerdir. Ancak özellikle bazı Emevî idarecilerinin vergilerle ilgili bir kısım uygulamaları yerli halkın öfkesine ve ayaklanmaların yaşanmasına sebep olmuştur. Buna rağmen genel olarak baktığımızda fethinden Abbâsîler dönemine kadar olan yaklaşık yüz on yıllık bir sürede Kıptîler Müslüman idareci ve yöneticilerle huzur içerisinde yaşamışlardır. Müslümanların Mısır’daki Hıristiyan halkla olan ilişkileri ilk dönemde Müslüman idarecilerin Gayr-ı Müslim tebaaya olan yaklaşımı hakkında da bilgiler vermesi yönüyle önemlidir. Bu çalışmada Kıptîlerin Mısır’ın fethinden sonra özellikle Emeviler döneminde Müslüman idarecilerle olan ilişkilerinin hangi düzeyde olduğunun ortaya konulması amaçlanmıştır.
  • Öğe
    İlk Fıkhu’l-Luğa kitaplarında sözdizim ve anlamsal yoruma bir bakış
    (Aksaray Üniversitesi, 2019) Asutay, Muhammet Mücahit
    Bu makalede, değinilen konular ve ele alınan başlıklar açısından modern dilbilim kitaplarına benzer şekilde hazırlanmış olan üç kitapta, sözdizim ve anlamsal yorum konusu araştırılacaktır. Çağdaş sayılabilecek üç dilcinin yazmış olduğu bu kitaplar: İbn Fâris’in (ö. 395/1004) es-Sâhibî fi fıkhi’l-luğati’l-?Arabiyye ve aüneni’l-?Arabi fî kelâmihâ adlı eseri, İbn Cinnî’nin (ö. 392/1002) el-Hasâis ve es-Seâlibî’nin (ö. 429/1038) Fıkhu’l-luğa ve Sırru’l-?Arabiyye adlı eseridir. Arapça cümlelerdeki sözdizim değişikliği anlamsal yorumu nasıl etkiler? Görünüşte aynı anlama gelen fakat farklı cümle yapılarından oluşan cümlelerdeki anlam incelikleri nelerdir? soruları, çalışmamızın temel problematiğini teşkil etmektedir. İlk bakışta bu kitaplarda, takdim-tehir, müennesin müzekker anlamında; müzekkerin müennes anlamında kullanılması; ceminin müfred, müfredin cemi olarak kullanılması gibi bazı ipuçları göze çarpmaktadır. Buralardan hareketle her üç kitapta da sözdizim ve anlamsal yoruma konu olabilecek veriler tespit edilecektir.
  • Öğe
    Representatives of the assertion that the provisions of fiqh should be amended in the late ottoman empire: Mansurizade Said and Mahmud Esad Effendi
    (Aksaray Üniversitesi, 2019) Ünsal, Hadiye
    This article investigates how several scholars and intellectuals during the last period of the Ottoman Empire understood and interpreted Qur’anic verses concerning such issues as polygamy, monetary interest, and slavery. This period, known as the Second Constitutional Era (1908-1918) was one of heated debate in which the multifaceted modernization policies of the time spread its way into religious thought. One of the scholars whose views will be mentioned in this paper is Mansurizade Said (b.1864/d.1923), who taught at Dâr al-Funûn (an institution of higher learning in Ottoman Empire) and also was known by the title of “mudarris” (professor), and Mahmud Esad Effendi (b. 1856/d. 1918) who was mostly known by his jurist identity. In this paper, we will give some information about the biographies and scientific activities of the above mentioned scholars, followed by their opinions on the Qur’anic rules.
  • Öğe
    Fıkıh’ta devlet başkanına tanınan yetkiler Necmuddin et-Tarsûsî’nin Tuhfetü’t-Türk’ünde Hanefî ve Şafiî mezheplerinin kamu otoritesine Tanıdıkları Yetkilere Dair Mukayeseli Bir Değerlendirme
    (Aksaray Üniversitesi, 2019) Karacan, Murat
    Bu makalede Necmuddin et-Tarsûsî’nin (ö. 758/1357) XIV. yüzyılın ortalarında Şam’da kadılık vazifesi döneminde kaleme aldığı, Tuhfetü’t-Türk (Türk’e armağan) adlı eserindeki Hanefî mezhebinin devlet başkanına, Şafiî mezhebine nispetle daha fazla yetki tanıdığı yönündeki iddiası fıkhî açıdan incelenecektir. Tarsûsî eserinin merkezî iddiası sayılabilecek, Hanefî mezhebinin devlet otoritesinin mülkünü (devletini) daha sağlıklı bir şekilde idâme ettirebilmesi noktasında daha elverişli mezhep olduğu savını fıkhın muhtelif fer’i meselesini örnek vererek desteklemektedir. Bu yazıda Tarsûsî’nin söz konusu savını temellendirme adına serdettiği fıkhî meselelerden tayin edici üç tanesinden hareketle iddiasının sağlaması yapılacaktır. Bunlar had cezalarının tatbikinin devlet başkanının onayına bağlı olup olmadığı, ölümle neticelenen ta‘zîr uygulamasından dolayı devlet başkanının tazminat ödemesinin gerekip gerekmeyeceği ve devlet başkanının istimvâl yetkisine sahip olup olmadığıyla ilgilidir.
  • Öğe
    Tirmizî’nin es-Sünen’i çerçevesinde Buhârî’nin kullandığı hadis usûlü terimleri
    (Aksaray Üniversitesi, 2019) Karabacak, Mustafa
    Bir ilmin usûlünü ve terimlerini bilmek başta o ilimle uğraşan kişiler açısından önemlidir. Hadis usûlü denilen, hadis ilminin usûl ve terimlerini içeren bu ilmin müstakil eserleri, temel hadis kitaplarından sonra yazılmıştır. Muhaddislerin hadis kitaplarındaki usûlleri, eserlerine yazdığı mukaddimeden tespit edilebilmektedir. Fakat bazı muhaddislerin eserlerine mukaddime yazmadıkları için, usûl kriterleri, kendilerinin veya talebelerinin eserlerinin incelenmesinden anlaşılmaktadır. Bilindiği gibi temel hadis kitapları ikinci üçüncü asırda yazılırken elimize ulaşan ilk usûl kitabı dördüncü asırda yazılmıştır. Fakat, dördüncü asra kadar, eserlerinde hadis usûlü konularından bahseden muhaddisler vardır. Bunlardan biri üçüncü asırda yaşamış Tirmizî’dir. Tirmizî, es-Sünen isimli kitabının sonundaki “Kitâbu’l-ılel” bölümünde bu konuya değinmekte olup hakikatte o, eserinin tamamında yeri geldikçe hadis usûlü konularından bahsetmektedir. Bu çalışmada Tirmizî’nin es-Sünen isimli eseri özelinde hocası Buhârî’nin kullandığı hadis usûlü terimleri tespit edilecektir. Konu örneklendirmeler yapılarak işlenecektir. Makalede temel amaç Buhârî’nin kullandığı hadis usulü terimlerini tespit olduğundan rivayetler incelenirken Buhârî’nin söz konusu etmediği isnadın diğer ravileri hakkında bir değerlendirme yapılmayacaktır. Makalede ayrıca Buhârî’nin rivayet veya ravi hakkında vardığı sonuca öğrencisi Tirmizî’nin katılıp katılmadığı da belirtilecektir. Ayrıca Buhârî’nin ta‘dîl veya cerh ettiği ravilerden rivayette bulunup bulunmadığı da rivayetin sonunda söz konusu edilecektir.
  • Öğe
    Mekkî b. Ebî Tâlib’in el-Keşf ‘an Vücûhi’l-Kırâ?âti’s-Seb’ Adlı eserine Tevcîhü’l-Kırâ?at bağlamında bir bakış
    (Aksaray Üniversitesi, 2019) Koyuncu, Recep
    Kur’ân lafızlarının okunuş keyfiyetleri olarak tanımlanan kıraat olgusu, Hz. Peygamber döneminde hayatiyet kazanmıştır. Bu durum, farklı kıraatlerin ortaya çıkmasında önemli rolü olan “yedi harf” diye de bilinen, Hz. Peygamber’in insanlara vahiy lafızlarını kendi lehçelerine uygun olarak okuyabilme serbestisini tanımasıyla başlamıştır. Bu ruhsatın neticesi olarak Hz. Peygamber vahyin farklı lehçelerle okunmasına izin vermiş, kendisi de bu şekilde uygulamıştır. Her ne kadar tercih ve hüccet olgusunun sistematik anlamda bu dönemde varlığı söylenemese de, farklı okuma biçimlerinin başlaması, bunun akabinde birbirlerinin okuyuşlarını tenkit eden sahabenin kendi okudukları kıraati savunmak maksadıyla meseleyi Hz. Peygamber’e taşıması, söz konusu hüccetin nüvesinin bu dönemde olduğunu göstermektedir. Bu çalışmada öncelikle, İbn Mücahid’e kadarki süreçte kıraat ilminin sistematik tekâmülünde önemli yere sahip ihticâc olgusunun tarihsel arka planı ve gelişim sürecine dair hususların tespiti yapılacaktır. Ardından hüccete dair çalışmaların bir numunesi ve bu alanın önemli çalışmalarından Mekkî b. Ebî Tâlib’in (ö. 437/1045) el-Keşf adlı eseri tahlil edilecektir.