Makale Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe A qualitatıve study on the reflectıons of turkish tv serıes in Iranian newspapers(A Kitap, 2025) Ghanbarlou, Raheb Mohammadi; Sığın, AykutMedia products such as television series have an important function in changing and transforming the mindset of society and directing and focusing social perception on certain points. Türkiye is one of the leading countries in the world in terms of TV series exports. Turkish TV series are widely followed in Iran, too. This study aims to understand the effects of Turkish TV series on Iranian society through newspaper reports. The study utilizes the concept of soft power proposed by political scientist Joseph Nye and George Gerbner's cultivation theory. The data set of the study consists of news articles on Turkish TV series taken from the websites of four major national newspapers in Iran. Qualitative content analysis was used to interpret the data and two themes were obtained: Debates on the Effects of Turkish TV Series on Family Institution and Gender Roles, and Debates on the Soft Power Generated by Turkish TV Series and the Political Effects of these TV Series. The prominence of the image of Western women in Turkish TV series in the context of family and gender roles and its importance in terms of upbringing theory is one of the results obtained in the study. It was also concluded that the image of "Türkiye that looks Western when viewed from the East" is reinforced through Turkish TV series. Another conclusion of the study is that Turkish TV series, as an element of soft power, strengthens the image of the country not only in Iran but also worldwide.Öğe Kapsayıcı erkeklik: erkekliklerin anlaşılmasında dönüşen kültürel anlamlar, söylemler, tutumlar ve teorinin türk kültürü açısından incelenmesi(Nurşen Adak, 2025) Sığın, AykutAkademik bir disiplin olarak temelleri 1970’li yılların sonlarından itibaren Anglosakson dünyada atılan erkeklik çalışmaları, erkeklikleri uzun bir süre boyunca R.W. Connell’ın hegemonik erkeklik kavramsallaştırması üzerinden tartışmıştır. Diğer yandan, son zamanlarda özellikle Anglo-Amerikan toplumlarda erkekliğin değişmekte olan doğası üzerine yapılan tartışmalar bu alanda yeni bir teorik çerçeveye ihtiyaç duyulduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu bağlamda, Eric Anderson’ın 2009 yılında ortaya koyduğu Kapsayıcı Erkeklik Teorisi (KET) böylesi bir ihtiyaca yanıt olarak ortaya çıkmış ve uluslararası literatürde yaygın olarak kullanılmaya başlamıştır. Ulusal erkeklik çalışmaları literatüründe ise kapsayıcı erkeklik kavramsallaştırmasına dayanan araştırmaların sayısı yok denecek kadar azdır. Buradan hareketle, bu çalışma Kapsayıcı Erkeklik Teorisini Türkçe erkeklik çalışmaları literatürüne tanıtmayı ve onu eleştirel bir bakış açısıyla incelemeyi amaçlamaktadır. Bu doğrultuda ilk olarak, teorinin onu ortaya atan teorisyenden bağımsız olarak değerlendirilemeyeceği düşüncesinden hareketle, Eric Anderson’ın çalışma alanları hakkında genel bilgiler verilmiş, devamında ise kapsayıcı erkekliğin teorik dayanak noktaları sunulmuştur. Daha sonra ise Kapsayıcı Erkeklik Teorisinin temel savları ve teorinin gelişimi üzerinde durulmuştur. Çalışmanın sonunda teoriye getirilen eleştirilere yer verilmiş ve Türkiye’deki erkeklik çalışmaları literatürüne ilişkin birtakım yönlendirmelerde bulunulmuştur. Kapsayıcı Erkeklik Teorisinin, erkekliğin değişen ve dönüşen doğasını anlamak ve açıklamak üzere işlevsel bir teorik çerçeve sunduğu ve mevcut çalışmanın da bu bağlamda literatüre önemli bir katkı sağladığı düşünülmektedir.Öğe Konut alımıyla başlayan İran’dan Türkiye’ye göç süreçlerinin nedenlerini anlamaya yönelik sosyolojik bir inceleme(Talha İsmail Duman, 2022) Ghanbarlou, Raheb Mohammadi; Sığın, AykutSon yıllarda İranlılar Türkiye’ye hatırı sayılır bir biçimde ilgi göstermişler ve bun- ların bir bölümü de bu ilgiyi konut alımıyla bir göç sürecine dönüştürmüşlerdir. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’ye konut alımıyla göç eden İranlı göçmenlerin it- me-çekme ve ilişkiler ağı teorileri ışığında göç etme nedenlerini analiz etmektir. Bu nedenle, göç süreçlerinde İran’ın itici faktörleri ve Türkiye’nin çekici faktörlerine odaklanılmış ve ilişkiler ağının önemi anlaşılmaya çalışılmıştır. Araştırmanın ko- nusuna uygun olarak 22 katılımcıyla yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleşti- rilmiştir. Katılımcılara kartopu örnekleme yöntemiyle ulaşılmış, COVID-19 salgını nedeniyle görüşme formları kendilerine dijital olarak iletilmiştir. Yapılan görüşme- ler göstermiştir ki İranlı göçmenler için İran’ın yarı açık bir toplum özelliği ser- gilemesi, dengesiz ekonomik koşullar sunması ve eğitim sisteminde gözlemlenen aksaklıklar birer itici faktör olarak göçü tetikleyen etmenler olmuştur. Buna karşın Türkiye’nin açık toplum olarak nitelendirilmesi, daha dengeli ekonomi, taleplere daha çok cevap veren eğitim sistemi ve medyanın yumuşak güç işlevi gibi faktörler İranlılar için çekici etmenler olmuştur.Öğe Ulrich Beck ve Anthony Giddens’ın risk toplumu kavramsallaştırması ışığında sosyal medya ve bilginin güvenliği ve gizliliği ilkesi(Giresun Üniversitesi, 2021) Sığın, AykutModernite kavramı her zaman için sosyolojik tartışmaların merkezinde yer almıştır. Bunun başlıca sebebi, sosyoloji disiplininin modern çağ içerisinde ortaya çıkmış olması ve modern toplumu incelemesidir. En basit ifadesiyle geleneksel olandan bir kopuşa işaret eden modern sözcüğünden türetilen modernite, kimi düşünürlere göre son bulmuş ve yerini post-modern döneme bırakmıştır. Buna katılmayan geç modernite kuramcıları ise moderniteden bir kopuştan çok, bir değişim ve dönüşüm sürecine odaklanılması gerektiğini savunmuşlardır. Bir geç modernist olan Ulrich Beck, ikinci modernite kavramını ortaya atmış ve bu dönemin risk kavramıyla tanımlanması gerektiğini iddia etmiştir. Diğer bir geç modernist olan Anthony Giddens ise risk olgusunu modernitenin tek sonucu olarak değil, birden fazla sonuçtan bir tanesi olarak değerlendirmiş ve risk toplumu kavramı bu iki düşünürün argümanları doğrultusunda şekillenmiştir. Mevcut çalışmada, dijital çağın Beck ve Giddens’ın risk toplumuyla ilgili iddialarına uygun bir görünüm sergilediği düşüncesinden hareket edilmiştir. Bu doğrultuda, dijital çağın önemli dönüştürücülerinden biri olan sosyal medya platformları, bilginin güvenliği ve gizliliği ilkesi bağlamında bir risk olarak kuramsal bir tartışma ekseninde ele alınmıştır. Çalışmanın sonucunda, risk toplumu kavramsallaştırmasına uygun olarak teknolojik gelişmelerin risk olgusuyla bağlantısının artan bir şekilde devam ettiği ve bunlarla baş edebilmek adına bireysel önlemlerin alınması gerektiği anlaşılmıştır.Öğe Peter Berger ve sekülerleşme(Enderun Tanıtım Hiz. Org. Yapım Basın Yayın Medya Turizm İnş. San. Tic. Ltd. Şti, 2020) Ertit, VolkanTürkiye’de sekülerleşme teorisi ile ilgili iddia sahibi olanların önemli bir bölümü, derslerinde, akademik üretimlerinde, gazetelerin yorum sayfalarında, katıldıkları televizyon programlarında, davetli oldukları konferanslarda ve hatta sosyal medya hesaplarında ünlü din sosyoloğu Peter Berger’e atıfla sekülerleşme teorisinin çöktüğünü iddia etmektedir. Bahsi geçen bu kitle genellikle şu yaklaşımı benimsemektedir: “Daha önce sekülerleşme teorisini savunan Peter Berger artık fikrini değiştirmiştir, o nedenle sekülerleşme tezi çökmüştür ve dolayısıyla Türkiye’deki dönüşüm sekülerleşme teorisi ile açıklana-maz.” Bu iddia Türkiye’de sıklıkla kullanılmasına rağmen, detaylara inilmediği için Berger’in hangi veri-lere dayanarak fikrini değiştirdiğini ve modernleştiği halde dindarlaşan hangi toplumlardan bahsettiğini anlamak mümkün görünmemektedir. Bu makalenin yazılmasının sebebi de Berger’in geniş bir kitle tarafından kabul edilen fikirlerini/iddialarını sekülerleşme teorisi bağlamında değerlendirmek ve hem Berger’in hem de “teori çöktü” iddiası için onu referans gösterenlerin yaptıkları açık yöntemsel sorunları tartışmaktır. O nedenle, bu çalışma sekülerleşme kavramını ve sekülerleşme teorisinin ne olduğunu kısaca açıkladıktan sonra, Berger’in teorideki ve yöntemdeki açmazlarını yine Berger’in en çok atıf alan eserlerindeki 10 iddiası üzerinden okuyucuya sunmaktadır. Çalışmanın ulaştığı 4 ana sonuç şunlardır: 1. Berger, iddialarını kanıtlarla desteklememektedir. Türkiye’de en çok atıf alan 4 temel yazısında, her-hangi bir kanıt ya da veri ortaya koymamaktadır. 2. Berger’in Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri, Latin Amerika, Avrupa ülkeleri ve İsrail ile ilgili iddialarının kısa bir araştırma yapılınca yanlışlandığı görülmektedir. 3. Berger bir toplumun sekülerleşip sekülerleşmediğini, olması gerektiği gibi o toplumu kendi tarihi ile kıyaslayarak değil, başka toplumlarla kıyaslayarak ölçmeye çalışmaktadır. Böylece Berger, seküler-leşme tartışmalarının üzerine oturduğu temel yöntemlerden birini yok saymayı seçmiş görünmektedir. 4. Berger, ömrünün son dönemlerinde, sebebi bu çalışmanın sınırlarının ötesinde olan, akademiden uzak bir üslubu benimsemiştir. Ancak ne yazık ki onun akademik hassasiyetlerinin azalması, onun iddialarını sorgulamaksızın kabul eden geniş bir akademisyen kitlesinin oluşmasını engelleyememiştir.Öğe Sosyolojinin kurucu figürlerinde din(A Kitap, 2020) Ertit, VolkanDinin sanayileşme ile değişen rolü ve bunun analizi, akademik bir disiplin olarak 20. yüzyılın başlarında sistematikleşen sosyolojinin doğuşunun merkezinde yer almaktadır. Sosyolojinin, dinin güçlü olduğu geleneksel toplumdan dinin daha az önemli hale geldiği modern topluma geçişte karşılaşılan şaşkınlık ve şok dalgalarına bir yanıt olarak ortaya çıktığı söylenebilir. Bu sebeple, sosyolojinin başlangıcının aynı zamanda toplum ve din araştırmalarının da başlangıcı olduğu ifade edilebilir. Ancak söz konusu Saint Simon, Auguste Comte, Karl Marx, Émile Durkheim, Max Weber gibi sosyolojinin kurucu figürleri ve onların din konusundaki düşünceleri olduğunda, zaman zaman derinlikli olmayan yargıların akademik metinlerde baskın düşünce haline gelmeleri ile karşılaşılabilmektedir. Örneğin “Marx’a göre din afyondur ve kapitalistler tarafından toplumları uyutmak için kullanılır.”, “Simon ve Comte dinin yok olacağını belirtmişlerdir.” veya “Sosyolojinin kurucuları din modernleşme ile yok olacaktır fikrini savunmuşlardır.” gibi cümleler ile karşılaşılmaktadır. Bu makale ise, kurucu figürlerin din ile ilgili iddialarının daha fazla özene ihtiyacı olduğunu savunmaktadır. Bu sebeple makalenin amacı, bahsi geçen kurucu beş ismin dine ve özellikle dinin geleceğine dair fikirlerini bir arada okuyucuya sunmaktır. Makale için bu beş tarihsel figürün seçilmesindeki temel amaç onların sosyoloji ve din sosyolojisi alanının kurucu figürleri olmaları ve birçok akademik metinde -öyle olmamasına rağmen- “din modernleşme ile yok olacak iddiası”na temel oluşturmalarıdır. Çalışma düşünürlerin İngilizce ve Türkçe yayımlanmış eserleri ve konuyla ilgili ikincil kaynaklar kullanarak yazılmıştır. Makalenin iki mütevazı temel hedefi olduğu belirtilmelidir: Birincisi, düşünürlere atfedilen bazı iddiaların tekrar gözden geçirilmesine vesile olmak. İkincisi ise daha detaylı okuma yapmak isteyenler için giriş mahiyetinde ilgili literatürü okuyucuya sunmak.Öğe Religion as one of the leading actors of medieval europe (a critique of rodney stark)(Yediveren Kitap, 2020) Ertit, VolkanThe Middle Age is described as the Golden Age of Faith in both intellectual discussions and casual conversations. In addition, normative terms due to people’s ideologies or political convictions are also used to define Europe in the Middle Ages. Renaissance scholars in particular used the term "Dark Ages" to describe the period before them. However, this notion began to be questioned towards the end of the 20th century. Some researchers, especially Rodney Stark, argued that in the Middle Ages, religion was not as dominant as suggested. However, this article claims that their Medieval narrative is a caricatured historical narrative and that their claims regarding the Middle Ages are far away from reflecting that period. For the study, a qualitative research approach was adopted and the data obtained through literature review with primary and secondary sources were subjected to a descriptive analysis. The article argues that, contrary to the claims of Stark and other scholars, The Church and religion shaped the daily life of the lay people, influenced important political decisionsmade by empires, and dominated the thoughts of medieval intelligentsia.Öğe Metropoliten türbülans: yerel seçimler ve tıkanan muhafazakâr siyasetin arka planındaki sosyolojik dinamikler(Ahmet Fidan, 2020) Özet, İrfanBu araştırma, 2019 yerel seçimlerinde metropol ortamlarına yansıyan tablonun siyasal iktidara dönük boyutlarına odaklanır. Muhalif bloğun metropollerde elde ettiği başarı, muhafazakar tabanın da anlamlı bir parçasını oluşturduğu geniş bir toplumsal hareketliliğe yaslanmakta. Ortaya konan itiraz dilinin muhafazakâr kitledeki tezahürleri orta sınıflaşma, kentleşme, bireyselleşme vb. dinamiklerin tetiklediği rasyonel eğilimlerdir. Artan rasyonalite, siyasal performansı kimlik merkezli kutuplaşma cereyanının ötesinde, sosyal ve ekonomik tablonun vadettiği gelecek ihtimallerinden hareketle değerlendirir. Diğer taraftan ekonomi-politik dinamiklerin tetiklediği fay hattı, metropollerin çok farklı kimlik hatlarını da bütünleştiren bir referans halinde. Bu kapsamda ilk olarak, göçmen/mülteci kitlelerin gündelik yaşamın parçası haline gelişi karşısında duyulan hoşnutsuzluğun adresi halindeki “şehirli milliyetçilik” refleksi öne çıkar. Benzer refleks, kamuda patronaj ilişkilerinin yaygınlaşması ve kurumsallaşma geleneğinin ortadan kalkmasıyla da ivme kazanmakta. Son olarak muhalif halkaya, istihdam alanlarının güvencesizleşmesi ve istikrarsızlaşmasıyla metropollerde giderek kabaran eğitimli-prekaryan kitle de eklemlenmekte.Öğe Kadınlarla mülakat yapmak(Ankara Üniversitesi KASAUM, 2015) Salman Yıkmış, MeralBu makalede saha çalışması ve sözlü tarih çalışması tecrübelerimden yola çıkarak aklıma takılan metodolojik bir sorunun yani “mülakatlar esnasında kadın araştırma özneleri nasıl konuşuyor?” sorusunun izini sürmeyi amaçlıyorum. Bunun için ilk olarak tahakküm, farklılık ve edimsellik açısından toplumsal cinsiyet ve dil arasındaki ilişkiyi konu edinen çalışmalara kısaca değiniyorum. Ardından, toplumsal cinsiyetin sabit değil ilişkisel bir kategori, dil ile ilişkisinin ise konumsal ve durumsal olduğunu dikkate alarak saha araştırması tecrübelerime odaklanıyorum. “Mülakatlar esnasında kadınlar nasıl konuşuyor” sorusuna verilebilecek her yanıtın kısmi olacağı bilgisiyle soruya verilecek cevaplardan ziyade sorunun araştırma tecrübelerimdeki izlerini takip ediyorum ve aynı ilçede farklı zaman ve mekânlarda, farklı insanlarla yaptığım iki saha çalışması ve bir sözlü tarih çalışması üzerinde duruyorum. Kadın araştırma öznelerinin üç ifade biçimini- suskunluklarını, çok katmanlı konuşmalarını ve duyguları hakkında konuşmalarını uğrak noktası kabul edip, saha bağlamında araştırmacı ve araştırma özneleri arasında kurulan ilişkileri ve bu ilişkilerin daha geniş toplumsal bağlamı da içeren iktidar boyutunu da analiz etmeye çalışıyorum.Öğe Byung-Chul Han’da Şiddet ve Toplumsal Şiddetin Dönüşümü(Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, 2023) Gücüyener Bozalp, Merve; Koyuncu, Ahmet AyhanŞiddet, gerek bireyler arası ilişkilerde, gerekse toplumsal ilişkilerde tarihin her evresinde var olmuştur. Tarihsel süreçte biçimi, kapsamı, sınırlılıkları, anlamı, amacı, etkileri sürekli değişime uğramıştır. Toplumun geçirdiği her değişim aşamasında toplum tarafından farklı algılanmıştır. Geleneksel toplumlarda şiddet doğal hayatın bir parçası olarak görülmüş ve olağan karşılanmıştır. Modern toplumlarda şiddet, kurumsal (ordu, polis, hapishane vb.) bir boyut kazanarak merkezileşmiş, ulus-devletin tekeline geçmiştir. Postmodern toplumda ise üzerindeki tekel kalkmış, şiddet toplumun her alanına yayılmış, hatta bireylerin özel yaşamlarına kadar sokulmuştur. Postmodern şiddet görülmez, duyulmaz ve hissedilmezdir. Kısacası, toplumdaki iktidar ve güç ilişkileri değiştikçe, şiddet de farklı şekillerde ortaya çıkmıştır. Şiddetin geçirdiği söz konusu değişim ve dönüşümler, şiddetin, içinde yeşerdiği kültür tarafından şekillendiğini göstermektedir. Bu nedenle şiddet, toplumsal bir olgudur ve yol açtığı zararlar, yarattığı avantaj ve dezavantajlar vb. bütünsel olarak tüm toplumu etkiler. Toplumda meydana gelen hiçbir gelişim, değişim, dönüşüm genel beklentinin aksine şiddeti azaltmamış; aksine farklılaştırarak ve çeşitlendirerek artırmıştır.Öğe Effects of February 6, 2023 Kahramanmaraş Earthquakes on housing preferences vis-à-vis Sociology of disasters(İstanbul Üniversitesi, 2024) Sığın, Aykut; Akyıldız, Nihal ArdaOn February 6, 2023, two major earthquakes occurred in Kahramanmara & scedil;, T & uuml;rkiye. This study analyzes the transformations in housing preferences of the earthquake victims. Accordingly, 30 earthquake victims who were in Adana, Hatay, Kahramanmara & scedil;, and Malatya during the earthquakes were reached via snowball sampling, and then semistructured interviews were conducted with them. After transcribing the interviews, the software ATLAS.ti 9 was used to identify the five themes of the study: 1) preferences shifting from vertical to horizontal housing, 2) preferences shifting from comfort -oriented options to those with safety, 3) preferences shifting from urban to rural areas, 4) rising demand for buildings complying with the earthquake legislation, and 5) reasons for not leaving the earthquake zone because of economic or family reasons despite lack of trust in the building/area. The findings revealed that safety needs were prioritized over other needs, supporting Maslow's theory of hierarchical structuring of needs. This study might make a general contribution to the field of sociology of disasters and guide development of public policies postdisaster.Öğe Soğuk Savaş Dinamikleri Ekseninde Merkez-Sağ Siyaset: Adalet Partisi Örneği(TESAM - Ekonomik, Siyasal ve Stratejik Araştırmalar Merkezi, 2023) Özet, İrfanBu çalışma, merkez-sağın 1980 öncesi konjonktürde geliştirdiği siyaset ve kamusal söylemlerde Soğuk Savaş’a özgü dinamiklerin etkilerini ortaya koyma amacındadır. Çalışmanın zaman sınırını 1960-1980 arası dönem oluştururken; odaklanılan merkez-sağ parti ve hareket ise Adalet Partisi’dir. AP, özellikle tek başına iktidar olduğu 1960’ların ikinci yarısında, ekonomik kalkınma ve merkez sağa özgü esnek denge siyasetinin izlerini taşıyordu. Ancak 1970’lere geldiğimizde Amerikan 6. Filosu’nun Türk limanlarına gelişi ve Kıbrıs meselesi etrafında yükselen anti-Amerikanizm dalgası, siyasal alandaki işleyişe yeni boyutlar kazandırdı. Bu dönemde sol kanat gençlikte başlayan protest örgütlenmelere karşı, Türk sağının genç kuşaklarında da radikal hareketler ivme kazandı. Giderek hareketlilik kazanan yeni ideolojik fay hatları, Ecevit etrafında sol siyasete iktidar kanallarını da açıyordu. Söz konusu süreç sonunda, AP’nin tarz-ı siyaseti de, keskin ideolojik hatlara doğru çekilir. Bu doğrultuda anti-komünizm, AP elitlerinin kamusal söylem ve politikalarında merkezi dinamiği oluşturdu. Aynı zamanda AP’nin “Milliyetçi Cephe Hükümetleri”ndeki yeni paydaşlarıyla İslamizasyon ve milliyetçiliğe açılan kültür politikaları, bu dönüşüme derinlik kazandırdı.Öğe Frankfurt school’s critical theory and a critique of video games as popular culture products(Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi, 2022) Sığın, AykutFrankfurt School’s critical theory provides a framework to study mass media. In Dialectic of Enlightenment, Adorno and Horkheimer, two of the most prominent theorists of the School, coined the term “culture industry” to discuss the state of the entertainment sector. However, the critical theorists of the Frankfurt School were either dead or they simply did not analyze the case of video games when the medium became an important agent both in social and economic terms. The main argument of this paper is that, as an inseparable part of the entertainment sector of today’s capitalist societies, video games are eligible for an analysis as products of the culture industry. It is argued in the study that the fantasy worlds of video games divert people’s attention away from the problems of capitalist societies. Further, the commodities are claimed to be getting increasingly standardized and are aimed at providing easy pleasures to consumers. Besides, a discussion of video games is carried out in accordance with the view that the video games of today seem to cater more to casual gamers than “serious” gamers, transpiring a dichotomy akin to that of high culture versus low culture.Öğe Milliyetçi söylemde “yerli ve milli”lik: kutlu sesleniş dergisi örneği(A Kitap, 2022) Özet, İrfanBu çalışma, son dönem Türk siyasal dünyasının popüler kavramlarından yerli ve milliliğe, milliyetçi cephe etrafında yüklenen anlam ve işlevlere odaklanır. Kavrama dönük entelektüel ve akademik ilgiler, daha çok muhafazakâr siyasetin dönüşümünde oynadığı rol ile sınırlı bir görünüm sergiliyordu. Milliyetçi cephede kavrama yüklenen anlamlar ise, önemli ölçüde tali düzeyde kalıyordu. Bu açıdan çalışmamız, yerli ve milliliğin Türk modernliğinin ilk evrelerinden bugüne milliyetçilik cereyanındaki özgül biçim ve renklerini ortaya koyma amacındadır. Çalışmada yerli ve milliliğin linguistik boyutları ve erken Cumhuriyet’ten 1980’lere değin tarihsel ve toplumsal serencamı ortaya konulmaya çalışılmıştır. Daha sonraki aşamada milliyetçi siyasa ve entelektüel mecralarda kavrama yüklenen sembolik anlamlar ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Son olarak ise, Türk milliyetçiliğinin aktüel düzeyde etkili kültür enstrümanlarından biri olan “Kutlu Sesleniş” adlı dergide, “yerli ve milli” söylemin tezahürlerine yöneldik. 1997 yılından itibaren yayınlanan dergide yerli ve millilik, “Batıcı ve kozmopolitan eksen karşıtlığı”, “iktisadi bağımsızlık”, “Türk milli kimliği”, “beka” gibi bir dizi vurgular üzerinden varlığını ortaya koyuyordu.Öğe Erkeksi davranış ölçeğinin türk kültürüne uyarlanması: geçerlik ve güvenirlik çalışması(Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, 2020) Sarıçam, Hakan; Sığın, AykutBu çalışmanın amacı, Erkeksi Davranış Ölçeği’nin (EDÖ) üniversite öğrencilerinde geçerlik ve güvenirliğini sınamak ve bunun yanında, ölçeğin psikometrik özelliklerini incelemektir. Araştırmada çalışma grubunu yaşları 18 ile 41 arasında olan toplamda 602 üniversite öğrencisi oluşturmuştur. Açıklayıcı Faktör Analizi sonuçlarına göre Erkeksi Davranış Ölçeği’nin Türkçe formunun orijinal halindeki gibi dört boyuta sahip olduğu ve bu modelin ölçtüğü özellikle ilgili toplam varyansın %56.50’sini açıkladığı anlaşılmıştır. Doğrulayıcı Faktör Analizi sonucu ölçeğin uyum iyiliği değerleri ?²/sd=2.56, RMSEA=.072, CFI=.92, GFI=.90, IFI=.92, NNFI=.90 ve SRMR=.072 şeklinde hesaplanmıştır. Bunun yanı sıra, madde faktör yükleri .40 ile .77 arasında sıralanmaktadır. Ölçüt bağıntılı geçerlik çalışmasında Erkeksi Davranış Ölçeği ile Bem Cinsiyet Rolleri Ölçeği arasında pozitif ilişkiler saptanmıştır. Cronbach alfa iç tutarlık katsayısı Başarıya Adanma alt boyutu için ?=.84; Kısıtlı Duygusallık alt boyutu için ?=.77; Kısıtlanmış Sevgi alt boyutu için ?=.80; Abartılı Özgüven ve Kontrol alt boyutu için ?=.73 ve ölçeğin bütünü için ?=.81 olarak tespit edilmiştir. Düzeltilmiş madde toplam korelasyon katsayıları .41 ile .68 arasında değişiklik göstermektedir. Sonuç olarak, Erkeksi Davranış Ölçeği’nin yetişkin Türklerde kullanılabilecek geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı olduğu anlaşılmıştır.Öğe The catholic church and her destructive enemies: the renaissance, the reformation, and the absolute monarchs(Siirt Üniversitesi, 2020) Ertit, VolkanBefore the modernization process, the Church had been shaping the daily life of ordinary people, intervening in important political decisions made by empires and dominating the subjects of the medieval intelligentsia, all at the same time. This article is about the transformation of this supposed “invar-iable” social power of the Catholic Church at the very beginning of the Eu-ropean modernization process. The article aims to present the transforma-tive and staggering effects of the emergence of Renaissance, Reformation and Absolute Monarchies on the power of the Church. The qualitative approach was adopted and the data obtained through accessing primary and secondary sources were subjected to descriptive analysis. The article reveals the follow-ings: In the process beginning with the Renaissance, the fields of thought and culture began to distance themselves from the Church. The Church was not regarded as the sole institution for salvation and eternal happiness anymore and the concept of an intermediary institution between God and individu-als became defunct for almost half of the continent. Over a period of approx-imately 200 years, the kings previously enthroned by the Pope either formed their own churches or declared their independence from the Papacy.Öğe Two different concepts that used interchangebly: worldlinization and secularization(İslami İlimler Araştırma Vakfı: İSAV, 2021) Ertit, Volkan; Cifçi, Osman Zahid; Çifçi, Osman ZahidIn Turkey, concepts of worldlinization and secularization are both used interchangeably in academic texts and in the media. The aim of this article, however, is to make a theoretical discussion to question this equation of "worldlinization=secularization" by making a critical reading. Secularization, which is the relative decrease in the social prestige of a previously-dominant belief in a supernatural realm, and worldlinization, which means prioritizing worldly affairs, signify two different processes. Just as the secularization of an individual does not have to result in worldlinization of her/his, not every individual who becomes worldlinized has to become secularized. This article proposes a new concept in order to indicate the problems of using these two concepts interchangeably and introduces new typologies based on this concept. The proposed new concept is "aworldliness". Aworldliness is used to describe people who do not have worldly desires/ambitions. In this case, it is presented to the reader that contrary to what is claimed-an individual could be secular and at the same time aworldly. However, academic texts and newspapers in Turkey are conducting discussions through the dichotomy of other-world/this world. As a third way of life, they ignore that an individual may be both secular and not interested in the blessings of both worlds (the other-world and this-world). This article, for this reason, opposes this logical grid with the concept of "aworldliness" and it presents four different typologies to describe the differences of two concepts, secularization and worldlinization. According to these typologies, an individual can be both secular and worldly (Typology A), desecular and worldly (Typology B), secular and "aworldly" (Typology C), and desecular and aworldly (Typology D).Öğe Din (İslam) merkezli sekülerleşme kavramı yerine metafizik merkezli sekülerleşme kavramı(Aksaray Üniversitesi, 2017) Ertit, Volkan21. yüzyılın hemen başında “Türkiye sanılanın aksine sekülerleşiyor mu?” sorusu Türkiye kamuoyunu meşgul eden tartışmalardan biri oldu. Bu tartışmalar “din (İslam) merkezli” ve “metafizik merkezli” olmak üzere iki farklı sekülerleşme kavramının karşı karşıya gelmesine ve aynı kavramla farklı iddialar ortaya atılmasına sebep oldu. O nedenle Türkiye’nin sekülerleşmesi üzerine bir tartışma yapmadan önce, sekülerleşmenin ne olduğu ve ne olmadığı üzerine tartışma yapmanın gerekliliği ortaya çıktı. Zira sekülerleşmeyi süreç içerisinde metafizik alanın (din, dinimsi yapılar, halk inançları, batıl inançlar vb.) toplumsal gücünün azalması olarak ifade eden metafizik merkezli tanım, sekülerleşmeyi “dinsizleşmek” ya da “İslam-dışılık” olarak kodlayan din merkezli tanımın gölgesi altında kaldı. Bu makale ise modernleşme sürecinin Türkiye’de yaşanan toplumsal dönüşüm üzerindeki etkisini anlayabilmek için din merkezli değil, metafizik merkezli bir tanıma ihtiyaç olduğunu açıklamaya çalışmaktadır.Öğe Gözetim toplumundaki yapısal değişim ve dönüşümler(Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, 2018) Bozalp, MerveGözetim, bir toplumsal kontrol mekanizması olarak toplum yapısında önemli bir yer tutar. Toplumdaki değişim ve dönüşümlere uygun biçimde yeni biçimler alarak varlığını sürdürür. Modernizm, gözetim için kırılma noktasıdır; çünkü modernizmle birlikte sınırlı alanlarda sistemli gözetim faaliyetleri başlamıştır. Bu faaliyetlerin amacı, toplumdaki düzen bozucu belli kesimleri disipline etmektir. Teknik gelişmelerle ve kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması ile birlikte sistemli gözetim tüm toplumsal alana yayılmıştır. Artık amaç, tüm toplumu denetim altına almaktır. Bu amaç doğrultusunda bireylerin özgürce seçimler yapmaya yönelmelerinin ve hiç farkında olmadan gözetime maruz bırakıldıklarının nasıl gerçekleştiği incelenmiştir.Öğe Sekülerleşmenin hızlandırıcısı olarak kentleşme(Dumlupınar Üniversitesi, 2014) Ertit, VolkanBu makalenin amacı sekülerleşme ve kentleşme arasındaki doğru orantılı ilişkinin teorik çerçevesini sunmaktır. Belli bir zaman diliminde dinin ve dinimsi yapıların toplumsal gücünün azalması olarak ifade edilen sekülerleşme, kentleşme süreci ile artış göstermektedir. Kentleşme sürecinin üç karakteristik özelliği dinin toplumsal gücünün azalmasına neden olmaktadır: Mobil halde olma, farklı alternatiflere sahip olma ve özel alana sahip olma. Kentleşme süreci ile kişilerin mobil halde yaşamaya başlamaları, kırsala kıyasla hemen her konuda daha fazla alternatife sahip olmaları ve kırsaldaki yaşamlarının aksine kentlerde kendilerine ait özel alanlar yaratmaları dinin sahip olduğu etki gücünü sınırlamaktadır. Kentleşme ile ortaya çıkan yapısal ve sosyal farklılıklar, din ya da bir başka ahlaki kodun kentin tüm bileşenlerini temsil etmesinin önüne geçerek, herkes için geçerli bir ahlaki kodun varlığını zora sokmuştur. O nedenle gelişmiş ülkelerin ve kent hayatının baskın olduğu gelişmekte olan ülkelerin kendi geçmişlerine nazaran daha seküler olmaları tesadüf değildir