Cilt 3, Sayı 3, Makale Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Postpartum Vulvar Pedunküle Cellüler Anjiofibrom: olgu sunumu(Aksaray Üniversitesi, 2022) Kalı, ZercanCellüler anjiofibrom vulvanın nadir görülen yavaş büyüyen benign mezenkimal tümörüdür. Klinik semptom genelde yoktur, premenopozal yaş grubunda daha sık tespit edilir.Vulvar bölgede daha sık izlenir. Genellikle bu benign tümörlerde stroma invazyonu görülmez ve tedavide basit lokal eksizyon yeterlidir. Kadın ve erkeklerde eşit oranda görülmekle birlikte ; gerçek insidansı net değildir 46 yaşında kadın hasta, yaklaşık 8 cm boyutlarında, iyi sınırlı, belirgin, solid, vulvada sağa deviye şekilde ,saplı kitle şikayeti ile başvurdu. Hasta öyküsünde kitlenin 3. vajinal doğumdan hemen sonra çıktığını ,adetle büyüyüp, adet bitiminde küçüldüğünü ifade etti. MR sonucu; mevcut kitlenin düzgün sınırlı ,solid ,IVKM sonrası yoğun kontrast tutulumu gösterdiği tespit edildi. Immünohistokimyasal olarak CD34:vascüler yapılar (+) ,Düz kas Aktin :fokal + tespit edildi . S100 ,ki67 %1 (+),CD31: vascüler yapılar (+) idi. ER ve PR (+) idi.Vulvavajinal cellüler anjiofibroma patofizyolojisinin daha net anlaşılması yeni tedavi rejimlerine alternatif sunacaktır.Öğe Amyand Herni kesesinde Perfore Akut Apandisit: Kinik bulgu olmayan yenidoğan olgusu(Aksaray Üniversitesi, 2022) Gökçe, Mahmut; Özçatal, Mustafa; Özlü, FerdaNeonatal apandisit nadir görülen, özgün belirtileri olmayan bir durumdur. İnkarsere kasık fıtığı kesesinde normal ya da inflame apendiksin bulunmasına Amyand hernisi denir. Burada Amyand hernisi içinde perfore apandisit olan bir yenidoğan bebek, farklı klinik izlemi nedeniyle sunuldu.Öğe Kesici alet yaralanmasına bağlı Fasiyal Sinir Paralizisi (Olgu Bildirimi)(Aksaray Üniversitesi, 2022) Uçar Karabulut, Keziban; Arpacı, EnverYedinci kafa çifti olan fasiyal sinir, öncelikle yüzün mimik kaslarının inervasyonundan sorumludur. Fasiyal paralizilerin en sık nedenlerinden biri travmalardır. Fasiyal paralizi, önemli morbiditeler ile sonuçlanan klinik tablodur. Travmatik fasiyal paralizli hastalarda hasarın derecesinin erken tanınması ve zamanında müdahale edilmesi prognozda çok önemlidir. Olgu Sunumu: Otuz beş yaşında erkek hasta sol kulak arkasında kesi şikayeti ile acil servise başvurdu. Kesici alet ile yapılan bir yaralanmaydı. Hastanın damar yaralanması yoktu. Kesi süture edildikten sonra takibinde yüzünün sol tarafında hareket kaybı olduğu görüldü. Hastada Fasiyal sinir paralizisi düşünüldü. Hasta plastik cerrahi tarafından operasyona alındı. Kliniği düzeldikten sonra taburcu edildi. Sonuç: Acil servise travmatik fasiyal sinir kesisi ile gelen hastalarda erken tanının konulması erken tedavi açısından çok önemlidir. Hızlı tanı ve tedavi ile sekelsiz iyileşme sağlanabilmektedir.Öğe Histerektomi sonrası görülen İleusun Drenle ve medikal uygulamalar ile tedavisi; bir olgu sunumu(Aksaray Üniversitesi, 2022) Şahin, Buğra; Cura Şahin, GizemPostoperatif ileus (POI), önemli morbidite ve mortalitesi olan karmaşık bir olgu olup, birçok cerrahi alanda görülebilmektedir. Bilinen riski olmayan 50 yaşında bir kadın hastaya tedaviye dirençli menometroraji tanısı ile total abdominal histerektomi ve bilateral salpenjeooferektomi (TAH+BSO) uygulandı. Peroperatif ve postoperatif dönemde herhangi bir problemi olmayan, gaz gaita çıkışı gözlemlenen hasta postoperatif 4. günde taburcu edildi. Ancak postoperatif 6. günde kusma karın ağrısı (akut batın tablosu) ile acil servise başvurduğunda kliniği, tahlilleri ve görüntüleme yöntemleriyle ileus gelişmiş olduğu saptandı. Bunun üzerine, hastada oral alım kapatıldı, medikal tedavi olarak metoklopramid ve laktasif lavman başlandı. Yapılan görüntülenme yöntemlerinde batın içi ve cilt altı ileusa bağlı seröz sıvı izlendi ve hastaya cilt altı hemovac dren konularak batın rahatlatıldı. Yaklaşık 5 gün içinde re-operasyona gerek duyulmadan hastanın ileusu sonlandı ve hasta şifa ile taburcu edildi. Biz bu olgu sunumumuzda basit ama etkili yöntemlerle POI’nin önlenip, erken dönemde operasyona gerek kalmadan, tedavi edilebileceğini göstermiş olduk.Öğe Kanserde somatik ve germ-line tüm genom dizileme ve transkriptom profillemeye yönelik biyoinformatik analiz algoritmalarının geliştirilmesi(Aksaray Üniversitesi, 2022) Boğa, İbrahim; Bişgin, AtılYeni nesil dizileme yöntemi (YND), hassas ve güvenilir bir çalışma yöntemi olması sebebiyle rutin kullanımda yerini almış olup kanserden nadir hastalıklara kadar bütün genetik temelli hastalıklarda değerini ortaya koymaktadır. Ancak hem elde edilen verinin büyüklüğü hem de maliyetleri düşürmek amacıyla yapılan çalışmalar özellikle kansere yönelik somatik çalışmalarda belirli gen bölgeleri ile sınırlıdır. Bu durum kanser gibi karmaşık hastalıkların patogenezinin aydınlatılmasını ve/veya yeni biyobelirteçlerin tespit edilmesini güçleştirmektedir. Tüm genom dizileme gibi kapsamlı bir çalışmadan dahi elde edilen veriler mevcut literatür bilgisinin yetersiz olmasından dolayı yeteri kadar iyi analiz edilememekte ve transkriptom dizileme gibi fonksiyonel testler ile destekleyici uygulamalara ihtiyac duyulmaktadır. Bu tez çalışmasında, Çukurova Üniversitesi Adana Genetik Hastalıklar Tanı ve Tedavi Merkezi (ÇÜ AGENTEM) laboratuvar alt yapısı ile seçilen nadir kanser hastasına ait periferik kan örneğinden germ-line ve FFPE doku ile likit biyopsi materyallerinden somatik tüm genom dizileme ve transkriptom dizileme yapılarak bu verilerin analizlerinin gerçekleştirilmesne yönelik biyoinformatik analiz algoritması geliştirilmiştir.Öğe Tip 2 diyabetik hastalarda glisemik kontrolün D vitamini, B12 vitamini ve lipid profili üzerini etkilerinin araştırılması: bir retrospektif çalışma(Aksaray Üniversitesi, 2022) Tekin Karacaer, Neslihan; Tuncer, Sibel ÇiğdemTip 2 diyabet hızla büyüyen bir halk sağlığı sorunudur. Türkiye'de tip 2 diyabet hastalarında oral antidiyabetik kullanımının D vitamini, B12 vitamini ve lipid profili üzerine etkisi hakkında sınırlı veri bulunmaktadır. Bu nedenle, bu çalışmada tip 2 diabetes mellituslu hastalarda glisemik kontrolün D vitamini, B12 vitamini ve lipid profili üzerindeki etkisini belirlemek amaçlanmıştır. Yöntemler: 2020 ve 2021 yılları arasında Aksaray Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesinde İç Hastalıkları kliniğinde tedavi edilen 470 tip 2 diyabet hastasının tıbbi kayıtlarının retrospektif bir incelemesi yapılmıştır. Çalışmaya dahil edilen hastalar hemoglobin A1c (HbA1c) düzeylerine göre üç gruba ayrılmıştır; Grup 1 ( HbA1c değeri %7’nin altında olan hastalar), Grup 2 (HbA1c değeri %7-9 arasında olan hastalar) ve Grup 3 (HbA1c değeri %9’ dan büyük olan hastalar). Bulgular: Grup 1’in açlık kan glukoz düzeyinin, diğer iki gruptan anlamlı derecede düşük olduğu (p=0.000, p=0.000), Vitamin D (p=0.000, p=0.000) ve HDL (p=0.018, p=0.005) düzeylerinin ise anlamlı derecede yüksek olduğu belirlenmiştir. Grup 1’in trigliserit düzeyi Grup 3’e göre anlamlı düşük çıkarken (p=0.000), Grup 2’ye kıyasla anlamlı bir fark bulunmamıştır (p=0.339). Grup 2’nin açlık kan glukoz ve trigliserit düzeyleri, Grup 3’e göre düşük dolduğu bulunmuştur (p=0.000, p=0.005). Vitamin B12, kolesterol ve LDL düzeyleri açısından gruplar arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır. Sonuç: Sonuç olarak bu çalışmada elde edilen veriler, diyabetik hastalarda başarılı glisemik kontrolün, vitamin D, HDL ve trigliserid düzeylerini olumlu yönde etkileyebileceğini düşündürmektedir.Öğe Akut Miyokart İnfarktüsünde Nötrofil/Lenfosit oranı, İmmünoglobulin M (IgM) ve İmmünoglobulin G (IgG) seviyelerinin değerlendirilmesi(Aksaray Üniversitesi, 2022) Turhan, Ahmet BülentAkut miyokard infarktüsü (AMI) vakalarında yapılan bazı rutin hematolojik parametrelerin öneminin yanı sıra immünoglobulin düzeyleriyle ilgili farklı sonuçlar bulunmaktadır. Bu çalışmada; AMI hastalarının total immunoglobulin IgM ile total IgG seviyesi,lökosit, nötrofil, ve lenfosit sayıları, nötrofil/lenfosit (N/L) oranı gibi hematolojik parametrelerin tesbiti,, bu parametreler arasındaki farkın ve ilişkinin araştırılması amaçlandı. Gereç ve yöntem: Acil servise başvurup Kardiyoloji Yoğun bakım Ünitesine (YBÜ) yatırılan 54 AMI hastası (22 bayan, 32 erkek) ve kardiyak herhangi bir sorunu bulunmayan 54 sağlıklı kişi (25 bayan, 29 erkek) çalışmaya dahil edildi. Şikayetlerinin ilk 24 saati içinde bulunan MI hastalarından ve sağlıklı kişilerden biyokimya tüpüne ve EDTA’lı tüpe periferik venöz kan örnekleri alındı. EDTA’lı tüpe alınan tam kan numunesinden hematolojik ölçümler gerçekleştirilirken, biyokimya tüpüne alınan kan numunesinden total IgM ve total IgG düzeyi analizleri yapıldı. Bulgular: AMI hastalarında, kontrole kıyasla lökosit sayısı, nötrofil sayısı ve N/L oranı anlamlı olarak yüksek saptanırken, IgM ve IgG seviyelerinde anlamlı farklılık saptanmadı. ST yükselmeli miyokard infarktüsü (STEMI) olanlarda, ST yükselmesiz miyokard infarktüsü (NSTEMI) olanlara kıyasla lökosit ve nötrofil sayısı anlamlı olarak yüksek saptandı. Anjiyoplasti yapılanlarda, yapılmayanlara kıyasla lökosit sayısı anlamlı olarak yüksek saptandı. AMI hastalarında ve kontrol bireylerinde, total IgM ve total IgG seviyelerinin hematolojik parametrelerle ilişkisinin olmadığı da bulundu. Sonuç: IgM ve IgG düzeyleriyle ilgili literatürde tartışmalı durum devam ederken lökosit sayısı, nötrofil sayısı ve N/L oranı AMI hastalığının ilk saatlerinde önemini korumakta olup anjiyoplastinin erken uygulanması hususunda yardımcı olabilir.Öğe Acil serviste Ranson ve Harmless Acute Pancreatitis Score(HAPS) göre hafif pankreatitli olguların karşılaştırılması(Aksaray Üniversitesi, 2022) Kutur, AhmetAkut pankreatit (AP) çeşitli nedenlerle pankreasın enflamasyonu ile gelişen en sık karın ağrısı ile ortaya çıkan bir klinik durumdur. Etiyolojisi biliyer (safra taşı) ve non-biliyer olmak üzere 2 ana gruba ayrılmaktadır. AP’nin prognozunu öngörmede çok sayıda skorlama sistem mevcuttur; lakin birçoğunun acil serviste uygulanması zordur. Bu çalışmanın amacı, acil serviste hafif akut pankreatit tanısı koyulan hastalarda Harmless Acute Pancreatitis Score’un (HAPS) uygulanabilirliğini değerlendirmek ve literatüre bu konuda katkı sunmaktır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada 2019 yılı için hastanemize başvuran 18 yaş üstü ve yatarak tedavi gören K85 tanı kodu girilen hastaların dosyaları hastane otomasyon sistemi üzerinden geriye dönük olarak tarandı. Kan ve görüntüleme tetkiklerine göre AP tanısı konan hastalar çalışmaya dahil edildi. Başvuru anında HAPS skoru 0 olan ,Ranson skoru<3 olan hastalar çalışmaya dahil edildi. Bu 2 skora göre ayrılan hastaların yaş, lökosit sayısı (WBC), glukoz düzeyleri, Laktat Dehidrogenaz (LDH) düzeyleri, Aspartat Aminotransferaz (AST) düzeyleri, yatış süreleri, radyolojik görüntüleme (ultrason(US) ve bilgisayarlı tomografi(BT)) oranları, yoğun bakım ünitesi (YBÜ) ihtiyacı ve nekrotizan pankreatit gelişmiş olması açısından istatistiksel olarak karşılaştırıldı. Verileri karşılaştırmak için ki kare, Mann Whitney U testi ve student t testi kullanıldı. Bulgular: Hastaların %73,4’ünün nedeni biliyer pankreatit idi ve % 59,4’ü kadındı. İki skorlama sistemine göre hafif vakaların laboratuvar, klinik ve radyolojik verileri arasında istatistiksel açıdan anlamlı fark yoktu. Sonuç: AP olgularında acil serviste ilk değerlendirmede kolay uygulanabilmesi nedeniyle hafif olguların ayrımında HAPS’ın kullanılabileceğini düşünmekteyiz. ABSTRACT Aim: Acute pancreatitis (AP) is a clinical condition that develops with inflammation of the pancreas for various reasons, most commonly presenting with abdominal pain. In its etiology, It is divided into 2 main groups as biliary (gallstone) and non-biliary. There are many scoring systems to detect the prognosis of AP, but most of them aren’t useful in the emergency department. The aim of this study is to evaluate the applicability of Harmless Acute Pancreatitis Score (HAPS) in patients diagnosed with mild acute pancreatitis in the emergency department and to contribute to the literature on this issue. Material and Methods: In this study, the files of patients over the age of 18 who applied to our hospital in 2019 and the diagnosis code K85 were reviewed retrospectively. Patients diagnosed with acute pancreatitis according to blood and imaging tests were included in the study. Patients with HAPS 0 and Ranson <3 were included in the study. The patients' age, leukocyte (WBC) counts , glucose levels, Lactate Dehydrogenase (LDH) levels, Aspartate Aminotransferase (AST) levels, length of stay, radiological imaging (ultrasound (US) and computed tomography (CT)) rates, need for intensive care unit (ICU) and development of necrotizing pancreatitis were statistically compared. Chi-square, Mann Whitney U test and student t test were used to compare the datas. Results: The cause of 73.4% of the patients was biliary pancreatitis and 59.4% were women. There was no statistically significant difference between the laboratory, clinical and radiological data of mild cases according to the two scoring systems. Conclusion: We think that HAPS can be useful ve easy scoring system for detecting non-severe AP cases at the emergency department.