Cilt 7, Sayı 13, Makale Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 16 / 16
  • Öğe
    İmâm Mâturîdî’nin alemin ontolojik yapısı hakkında filozofları eleştirisi, Tahir Uluç
    (Aksaray Üniversitesi, 2020) Delen, Halil İbrahim
    İslam düşüncesinin üç saç ayağı olarak tabir edilen kelâm, felsefe, tasavvuf disiplinleri oluşum-gelişim-tahkik evrelerinde birbirleri ile sürekli etkileşim halinde olmuşlardır. Kabul veya red cihetinden gerçekleşen bu etkileşim zamanla bir literatür doğurmuş, disiplinlerin mesâil ve vesâillerinde önemli değişikliklere yol açmıştır. Bu karşılıklı tartışma ortamında kelamcılar ile filozoflar arasındaki en temel konulardan biri de âlemin kıdemi meselesidir. Gazzâlî’nin (ö. 505/1111) Tehâfütü’l-felâsife eserinde filozofları tekfir ettiği konulardan bir tanesini de bu teşkil etmektedir. Bu mesele daha sonra gelişen tehâfüt literatüründe de uzunca tartışılmıştır. Kelâm-felsefe etkileşiminin zirveye ulaştığı ve ‘Felsefî Kelâm’ dönemi olarak tarif edilen Fahreddin er-Râzî (ö. 606/1210) ve sonrası dönemde de kelamcıların felsefeden farkını ortaya koymak için ileri sürdükleri temel meselelerden bir tanesi de âlemin kıdeminin geçersiz olduğu görüşüdür. Tabiri caizse âlemin hâdisliği veya âlemin kıdeminin reddi meselesi kelamcıların fârı? vasıflarındandır. Tahir Uluç tarafından kaleme alınan “İmâm Mâturîdî’nin Âlemin On-tolojik Yapısı Hakkında Filozofları Eleştirisi” başlıklı çalışmada -bu konuyu Gazzâlî’den yaklaşık iki asır önce inceleyen- İmâm Mâtürîdî’nin görüşleri merkeze alınmaktadır.
  • Öğe
    Hadisler ve zihinlerdeki sorular: Büyük muhaddis Şuayp Arnavut ile söyleşi, Enbiya Yıldırım
    (Aksaray Üniversitesi, 2020) Taşkın, Kemal
    Hadis kavramı kısaca; Hz. Peygamber’in (s.a.v.) kavlî, fiilî ve takrîrî sün-netlerinin yazılı hali için kullanılmaktadır. Sünnet ise İslam’ın, Kur’ân’dan sonra ikinci kaynağıdır. Bundan dolayı ilmî disiplinler arasındaki önemi yadsınamaz. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) vefatından sonra, siyasi karışıklık-ların baş göstermesiyle birlikte hadis uydurma faaliyetleri de başlamıştır. Modern döneme gelindiğinde -hadis inkarcılığının artması bir yana- Müslüman bilim adamları arasında hadis ilminin içtihada açık bir alan olup olmaması daha çok tartışılmaya başlanmıştır. Başka bir ifadeyle hadisler hakkında söylenen söylenmiştir, şu dönemde yaşayan birisi kal-kıp hakkında hüküm verilmiş bir hadisi tashih veya taz‘îf edebilir mi? Yoksa geçmiş ulemanın hükmüyle amel edip hadisleri sadece teberrüken mi okumak gerekir? gibi sorular gündemdeki yerini hâlâ korumaktadır. İşte tamda bu tartışmaların yeniden yeşerdiği dönemde Şam’da dün-yaya gelen ve aslen Arnavut olan Şuayp el-Arnavut (1928-2017), düşünceleriyle İslam alemini etkilemiş, eserleri çoğunluğu tahkik olmak üzere milyonlarca baskı yaparak geniş kitlere ulaşmış ve hadis alanında araştırma yapanların eserlerine müracaat etmekten müstağni kalamayacağı, modern dönemin en büyük muhaddislerinden biridir. Tanıtımını yapacağımız Hadisler ve Zihindeki Sorular Büyük Muhaddis Şuayp Arnavut ile Söyleşi isimli çalışma, günümüz hadis hocalarından olan ve kendisine talebelik yapan Enbiya Yıldırım tarafından kaleme alınmıştır. Ana konusu Şuayp Arnavut ile arasında geçen diyaloglar olma-sına rağmen hadis ilmi ile alakalı birçok meseleyi, bir muhaddisin ağzın-dan ele almaktadır.
  • Öğe
    Endülüs’ün büyük filozofu İbn Bâcce
    (Aksaray Üniversitesi, 2020) Masumi-M. Saghir Hasan; Tamtürk, Bayram
    İbn Bâcce İslam felsefesinin ve Meşşâî geleneğin öne çıkan filozoflarındandır. Endülüs’ün önemli filozoflarından biri olan İbn Bâcce’nin düşünceleri İslam Felsefesinin yanında Batı aydınlanmasına da tesir etmiştir. Yaptığı Aristo yorumları nedeniyle Latincede Avenpace ve Avempace olarak bilinir. Tıp, felsefe, edebiyat, astronomi, matematik, tabiat ilimleri ve musiki alanında ciddi bir eğitimi olan İbn Bâcce, aynı zamanda hafız olup, İslami disiplinlerde uzmandır. Meşşâî geleneğe mensup olmakla birlikte kendine özgün fikirleri de olan İbn Bâcce, bir dönem Gırnata ve doğum yeri olan Sarakusta’da vezirlik yapmıştır. Talebesi İbn Tufeyl’in (ö. 581/1185) belirttiği üzere vezirlik ve saray tabipliği görevinden dolayı felsefi fikirlerini yazmakla yeterince ilgilenememiştir. Murabıtlar devletinde yöneticilik yaptığı sırada devlet ve halk arasındaki ilişkileri, gelenek ve görenekleri, diğer devletlerle olan irtibatı, üretim ve tüketim ilişkilerini gözlemlemiştir. Ayrıca hekim olduğu için insan ve yetilerini ayrıntılı analiz etmiştir. Görüşlerinden dolayı, kendisini dinsizlikle itham edenler arasında dönemin âlimlerinden Feth b. Hakan el-Kaysi (ö. 529/1135), meşhur tabip Ebü’l-Alâ İbn Zühr (ö. 470/1078), İbnü’s-Sîd el-Batalyevsî (ö. 521/1127) de vardı. Bundan dolayı İbn Bâcce’nin vefat nedeninin zehirlenme olduğu iddia edilmiştir.
  • Öğe
    Cüneyd-i Bağdâdîye göre velâyet
    (Aksaray Üniversitesi, 2020) Karamustafa, Ahmet T.; Karacan, Melek
    Sûfiler tanrı ve insan arasındaki ilişkiye dair tüm meseleleri, “süreklilik” ve “doğrudanlık” esasından hareketle izah etmeye çalışmışlardır. Bundandır ki Sûfiler Allah’ın kullarına hitabı olan vahyin, Hz. Peygamber’in vefatıyla sona ermiş olduğu kanaatine mukabil sûfiler “velâyet” teorisini geliştirerek vahyin nübüvvetten sonraki formu saydıkları “hikmet”in kesilmezliğini ve insanların peygamberlerin tavassutu olmadan da Allah ile doğrudan ve özel bir bağ kurabileceklerini savunmuşlardır. İnsanın mahiyeti ve tekamülüne ilişkin tahlillerin merkezine yerleştirilen bu teori aracılığıyla sûfiler, ezelî hikmet olan Kur'ân-ı Kerîm’in sonsuz anlam katmanlarına veya hakikatin bilgisine her zaman için; ama yalnızca “seçilmiş olanlar” tarafından vakıf olunabileceği iddiasını gündeme getirmektedirler. Dolayısıyla Allah’ın ezelde seçtiği kişilere yani velîlerine hasrettiği makam olarak velâyet, insanın epistemik anlamda ulaşabileceği en nihai mertebenin ne olabileceği sorusuna tasavvuf kanadından gelen bir cevap olarak görülebilir. Bu makale de çoğu zaman Hakim Tirmizî’nin Hatmü’l-Evliyâ isimli eseri üzerinden yürütülen velâyet teorisine ilişkin modern araştırmaların sarf-ı nazar ettiği Tirmizî öncesi sufilerden Cüneyd-i Bağdâdî’nin görüşlerini ortaya koyarak, velayet araştırmalarındaki odak alanını genişletmeyi amaçlamaktadır.
  • Öğe
    Türk siyasal hayatında sıra dışı bir teşebbüs olarak Sine-i Millet denemeleri
    (Aksaray Üniversitesi, 2020) Yıldız, Murat
    Demokrasilerin olmazsa olmazı, hiç kuşkusuz devlet meselelerinin, millet adına görüşülüp karara bağlandığı meclislerdir. Ancak bazı durumlarda iktidarların sahip oldukları sayısal üstünlük karşısında çaresiz kalan muhalefet partileri, mevcut meşru haklarını bir kenara bırakarak sıra dışı bir yöntem olarak sine-i millete dönme tehdidinde bulunmuşlardır. Türk siyasi tarihinde milletvekillerinin bireysel ya da toplu bir biçimde istifa ederek meclisi boykot etmelerini öngören sine-i millet tehdidi, kimi zaman oluşan bir mağduriyet karşısında, kimi zaman da siyasi bir hamle olarak gündeme gelmiş ve siyasi krizlerin yaşanmasına sebep olmuştur. Genel itibarı ile pek de gerçekleşmeyen ancak siyasetin gündemini meşgul eden sine-i millet denemeleri, halkın da pek destek verdiği bir girişim olmamıştır. Bu çalışma Türk siyasal hayatında sine-i millet kavramının ortaya çıkışını ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yaşanan örnekleri konu edinmiştir. Ayrıca sine-i millet girişimlerine sebep olan siyasi krizlerin ortaya çıkışı, gelişimi, siyasilerin ve partilerin sine-i millete dönme noktasında söylemleri, beklentileri ve tutumları incelenmiştir. Çalışmada; Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanakları gibi birincil kaynaklardan istifade edilmiş, dönemin gazeteleri, köşe yazıları, röportajlar da incelenerek elde edilen bilgiler, yazılan tetkik eserler ışığında dönemlerin konjonktürü de göz önünde bulundurularak objektif bir biçimde ortaya konulmaya çalışılmıştır.
  • Öğe
    Sa‘dî-i Şîrâzî’nin gazellerinden örneklerle farsça bağımlı birleşik cümle çeşitleri
    (Aksaray Üniversitesi, 2020) Esen, Pelin Seval
    İnsanlar arasında iletişim ve anlaşmayı sağlayan en küçük dil birimi, tam ve anlamlı mesaj ileten sözcükler dizisi olarak tanımlanan cümle, anlamlarına, yüklemlerine, kuruluşlarına ve yapılarına göre çeşitli türlere ayrılmaktadır. Cümleler yargı bildirir. Bazı cümlelerde bir yargı bazı cümlelerde ise birden çok yargı bulunur; buna bağlı olarak Farsça cümleler basit ve birleşik olmak üzere sınıflandırılır. Çalışmanın konusunu oluşturan bağımlı birleşik cümleler, birleşik cümle türlerinden biridir. Bağımlı birleşik cümleler bağlaçlı veya bağlaçsız olarak çeşitli anlam ilgileriyle birbirine bağlanır; anlatılmak istenen asıl yargıyı bildiren bir temel cümle ile ona bağlı olarak kullanılan bir ya da birkaç yan cümleden oluşur. Çalışmada bu cümle türü Fars edebiyatının en büyük şairlerinden, VII/XIII. yüzyılda yaşamış, dünyaca meşhur Bostân ve Gülistân adlı eserlerin sahibi, büyük söz ustası Sa?dî-i Şîrâzî’nin gazellerinden örneklerle, on yedi başlık altında incelenmiştir. Her başlığın altında yer alan örneklerin ve şairin divanında yer alan konuyla ilgili, üçer benzer diğer örneğin sayfa numarası ve beyit numarası dipnotta verilmiştir; ayrıca ilgili örnekteki yan cümleler altı çizili olarak gösterilmiştir.
  • Öğe
    Şer‘î Naslar bağlamında Nikâh Lafzı ve Fıkhî Tesiri
    (Aksaray Üniversitesi, 2020) Çınar, Fatih
    Bu makalenin konusu nikâh lafzının şer?î naslardaki kullanımı ve bunun fıkhî tesiri hakkındadır. Nikâh lafzı lügatlerde birbirine katma, cem etme, akit ve cinsel ilişki gibi manalarda kullanılmaktadır. Şer?î metinlerde muhtemel kelime anlamlarından hangisinin gerçek anlamda kullanıldığı hususu fakihler arasında tartışmaya neden olmuştur. Nikâh lafzının şer‘î naslardaki gerçek anlamının akit olduğunu belirten fakihler cinsel ilişki anlamının ise ancak mecazî olduğunu kabul etmişlerdir. Cumhurun kanaatini yansıtan bu görüşe göre nikâh sözcüğü şer?î naslarda mecaz da olsa tek başına cinsel ilişki manasında kullanılamaz. Cinsel ilişki anlamının sözlükler yanında şer?î metinlerde de gerçek anlamda kullanıldığını ifade eden Hanefî fakihler bu görüşe karşı çıkmıştır. İlgili âyetteki nikâh lafzına gerçek manada cinsel ilişki anlamı veren kimi sahabe ve tâbiîn âlimlerinin tercihleri dikkate alındığında Hanefîlerin bu konuda yalnız olmadığı görülmektedir. Bununla birlikte kimi âlimler, cinsel ilişki manasının Kur’ân’da gerçek veya mecazî yönden asla bulunmayacağını ileri sürmüştür. Onlara göre cinsel ilişki anlamının Kur’ân’da sarih/açık lafızlarla ifade edilmesi ilahî metinlerin üslup ve mahiyetine uygun değildir. Çünkü Allah Teâlâ cinsel ilişkiyi doğrudan sarih lafızlarla değil kinayeli lafızlarla nitelemiştir.
  • Öğe
    El-Hansâ’ Bint ‘Amr: Eski arap şiirinde öncü bir mersiye şairi Hanım
    (Aksaray Üniversitesi, 2020) Ayyıldız, Esat
    Yedinci yüzyıl Arap Yarımadası’nda yaşamış olan Hansâ (Tumâdir) bint ‘Amr, İslam öncesindeki ve İslam’ın ilk yıllarındaki en etkili şairlerden birisidir. Suleym kabilesine mensup olan Hansâ, mersiye sahasında, hiç kuşkusuz ki, zamanının en güçlü kadın şairidir. İslam öncesi toplumunda kadın şairlerin üstlenmiş olduğu rol, Hansâ örneğinde olduğu gibi, savaş meydanında şehit düşen kabile üyeleri için mersiye şiirleri nazmetmeleridir. Onun olağanüstü şöhreti, ağırlıklı olarak, Benû Suleym ile Benû Murra ve Benû Esed arasında gerçekleşen kabile çatışmalarında, İslamiyet’ten önce öldürülen kardeşleri Sahr ve Mu‘âviye için nazmettiği ağıtsal şiirlere dayanmaktadır. 629 senesinde, aşiretinin gönderdiği bir heyetle birlikte Medine’ye gelmiş, burada İslam Peygamberi Hz. Muhammed ile buluşmuş ve büyük bir hevesle yeni dini benimsemiştir. Onun şiirleri, İslâmî metinleri tefsir edebilmeleri için bozulmamış Arapçayı tetkik etmeleri lazım gelen Müslüman âlimlerce tedvin edilmiştir. Yadsınamaz şiirsel yeteneği bir kenara bırakıldığında, Hansâ’nın edebiyat sahasındaki ehemmiyeti, mersiye geleneğini, sec‘ yahut recez formlarının yerine, karîd nazmı seviyesine yükseltmesinden kaynaklanmaktadır. Bu sanat türünde ona üstünlük sağlayan metodolojisi, onun ardından risâ’ şiirlerinde klişeleştirilecektir. Hansâ’nın bir kadın figürü olarak Arap edebiyatında elde ettiği sağlam konum, son derece benzersizdir. Bu çalışmada Hansâ’nın mersiye şiirleri ve şiirsel üslubu bilimsel bir yöntemle incelenmiştir. Bunun yanı sıra onun öne çıkan birkaç şiirinden örnekler sunulmuştur.
  • Öğe
    Bir vakit namazı terkedenin durumuyla ilgili bazı rivayetlerin kritiği
    (Aksaray Üniversitesi, 2020) Gözün, Abdulvehhab
    İslâm’ın beş şartından ikincisi olan farz namazların eda edilmesinin ehemmiyeti ve terk edilmesi durumunda kişinin bazı cezalara maruz kalacağı çeşitli kaynaklarda belirtilmiştir. Ancak bu bağlamda, bir vakit namazı terk edenin durumuyla ilgili daha çok halk arasında ve kimi çevrelerde dile getirilen birtakım ceza içerikli rivayetlerin sıhhatinin incelenmesi son derece önemlidir. Zira namaz kılmalarını sağlamak niyetiyle de olsa insanları korkutarak uyarmak için ifade edilen cezaların Kur’ân yahut sahîh sünnetle sâbit olması zorunludur. Aksi halde bu durum Allah (c.c.) adına karar verme yahut peygamber adına yalan söyleme gibi büyük bir problemi beraberinde getirmektedir. Ayrıca bu tür cezaların dillendirilmesi, kimi zaman umulan olumlu tesirin aksine insanlar üzerinde negatif bir etki bırakıp onların namazdan daha çok uzaklaşmalarına sebep olabilmektedir. Bu vesileyle araştırmada, özellikle bir vakit namazı terk etmenin cezasının seksen yıl cehennem ateşinde yanmak olduğu gibi belli rakamlarla ifade edilen ceza miktarları belirten rivayetlerin kaynak değerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Böylece bu konuda asılsız olduğu tespit edilen rivayetlere itibar edilmemesi gerektiği ortaya konulmaya çalışılacaktır. Ayrıca bir vakit namazı terk edenin durumuna dair temel hadis kaynaklarında aslı bulunan başka rivayetler varsa bunların da tespit edilerek bu konudaki sahih bilginin insanlara aktarılması araştırmanın bir başka amacıdır. Son olarak her iki hususun da son derece önemli olduğu düşünülmektedir.
  • Öğe
    İslam yargılama hukukunda İstinâbe
    (Aksaray Üniversitesi, 2020) Hayta, Mustafa
    Mahkemeler, öteden beri kendileri için tayin edilmiş yargı çevresinde görevlerini icra ederler. Bu nedenle görev ve yetkisini aşarak bir davaya bakamaz ve karar veremezler. Aksi halde bu karar, hukuken geçerli olmayacaktır. Bununla birlikte mahkemelerin bakmakta olduğu davaların bir yönüyle yargı çevresinin dışında olması muhtemeldir. Bu durumda mahkemenin ne yapacağı, hukukî bir sorun olarak önümüzde durmaktadır. Bu araştırma, zikredilen soruya yanıt aramakta ve bunu yaparken hem öğretiye hem de mahkeme kararlarına (kadı sicili) dayanmaktadır. Yargı çevresi dışında ikamet eden şahitlerin dinlenmesi veya davalının isticvabı, keza yargı çevresi dışındaki bir mahallin keşfi vb. durumlarda mahkemeler arası hukukî ve adlî yardımlaşma gündeme gelir. Bu husus öğretide kitâbü’l-k?dî ile’l-k?dî başlığı altında ele alınmış ve burada kitâbü’l-k?dînin meşruiyeti, şekil şartları ve keyfiyetine ilişkin görüşler dile getirilmiştir. Sadece hukuk davalarında kullanılan bu kurum, nâib ve hakem tayininden bazı açılardan farklıdır. Bu kuruma ancak yapılacak işlemin mahkemenin yargı çevresi dışında olması, yargı çevresi dışında bulunan şeyin mahkemeye getirilmesinde imkânsızlık olması, kişinin veya şeyin mahkemeye getirilmesinin zaman israfına ve ekonomik kayba neden olması durumunda başvurulabilir. Bir hâkimin başka yer hakiminden bir iş veya işlemin yapılması yönünde adlî talepte bulunması “istinâbe” adıyla, Türkiye Cumhuriyeti mevzuatında da kanun ve yönetmelik düzeyinde kendine yer bulmuş ve birçok yerde hâkimlerin bu usule başvurabileceği dile getirilmiştir.
  • Öğe
    Beyazperdenin sahte kurgusu: Hollywood dünyasından örneklerle hipergerçekliğin inşası
    (Aksaray Üniversitesi, 2020) Sarmış, Mustafa
    Bu makalede, dinî ve kültürel yönden dönüşüm geçirilmesine neden olan faktörler arasında yer alan Hollywood sinemasının nasıl bir dünya kurduğu ve seyirciyi bu dünyanın içine çekerek nasıl bir hipergerçekliğe yönlendirebileceği araştırılmaktadır. Hollywood dünyasında gerçek hayattan farklı imgeler ve yaşantıların gösterilmesi, sinemanın seküler hipergerçekliğin inşası noktasında çok önemli bir role sahip olduğunu anlatmaktadır. Zira farklı filmlerden az da olsa belirli alımlamalar yapan seyirci, gösterilen anlamları zihninde birleştirerek beyazperdenin sahte kurgusunu içselleştirebilecektir. Bundan dolayı filmlerin insan hayatındaki derin etkilerini dikkate alan bu makalenin temel amacı, doğru bir film eleştirisi ile birlikte içinde yaşadığımız dünyanın çeşitli yönleriyle sorgulanmasına katkı sunabilmektir. Makalede yer alan filmler öncelikle dine yönelik yaklaşımları, çoğunlukla ise popüler olmaları, televizyonlarda gösterilmeleri ve seyircinin ilgisini çekmeleri yönüyle seçilmiş ve değerlendirmeye alınmıştır. Bu filmler söylem analizi başta olmak üzere farklı yöntemler çerçevesinde seyredilmiş ve öne çıkan yönleri göz önünde bulundurularak içlerinden örnekler verilmiştir. Böylece tümevarım yöntemiyle Hollywood’un yönlendirici temel altyapısı genel bir bakış açısıyla ortaya çıkarılmaya çalışılmış ve her filmde farklı yönleri bulunan unsurlar bir araya getirilerek bir zihniyet analizi yapılmıştır. Ayrıca olumsuz etkileri açısından dünya sinemasından öne çıkan bazı filmlerden de örnekler verilmiştir.
  • Öğe
    Cemâleddin Aksarâyî’nin fıkhî konuları çözümleme metodu: el-Es’ile ve’l-ecvibe kitabı örneğinde
    (Aksaray Üniversitesi, 2020) Furkani, Mehterhan
    Aksarâyî olarak bilinen Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Fahreddin er-Râzî (ö. 791/1389) aklî ve naklî ilimlere hâkim olan çok yönlü bir âlimdir. Tefsir hadis, fıkıh, ahlak ve tıp gibi birçok ilimde tedriste bulunup Arapça, Türkçe ve Farsça olmak üzere farklı dillerde eserler telif etmiştir. Bunların yanı sıra kadılık ve kazaskerlik gibi çok önemli görevlerde de bulunmuştur. Söz konusu görevleri üstlenmiş olması ise onun büyük bir fakîh olduğunu açıkça göstermektedir. Fıkıh ilminde Hâşiye ‘alâ Şerhi Mecma‘i’l-bahreyn ve Şerhu Gâyeti’l-kusvâ gibi müstakil sayılabilecek çalışmalarının dışında müşkil âyet ve hadisler kapsamında hazırladığı el-Es‘ile ve’l-Ecvibe adlı eserinde de ahkâm ile ilgili âyet ve hadislerin fıkhî çözümlemesine değinmeyi ihmal etmemiştir. Her ne kadar söz konusu kitabın asıl kaleme alınma hedefi genel anlamda müşkil veya çelişkili görünen âyet ve hadislerin çözümü olsa da dolaylı olarak fıkhî bazı konulara da değinmiştir. Bu makalede Aksarâyî’nin hayatı ve ilmi kişiliğiyle ilgili kısa bir bilgiye yer verildikten sonra sözü geçen eserinde değindiği fıkhî çözümlemeler aktarılıp metot açısından değerlendirilecektir.
  • Öğe
    XV. Yüzyıl Osmanlısında hakikate aşkla bir yolculuk: Yûsuf Hakîkî’de felsefe, akıl ve aşk
    (Aksaray Üniversitesi, 2020) Ovacık, Zübeyir
    İnsani varoluşun bilinç düzeyindeki farkındalığına katkıda bulunan çeşitli tecrübe alanlarından söz etmek mümkündür. Bu anlamda beşerî tecrübe, kendisini sanat, bilim, felsefe gibi düşüncenin farklı biçimleriyle görünür kılabilmektedir. Bunların içerisinde özel bir düşünme biçimi ve ürünü olarak felsefi düşüncenin çok katmanlı ve çok boyutlu bir yapı sergilediği dikkate alındığında düşünce tarihinin her aşamasında felsefi düşüncenin gelişim seyrini izlemek önem arz etmektedir. Bu çalışmada XV. yüzyıl Osmanlı dünyasının bir düşünürü olarak Yûsuf Hakîkî (ö. 892/1487)’nin düşünce dünyasında felsefenin nasıl konumlandırıldığı tartışılmaktadır. Böylelikle, Yûsuf Hakîkî örneğinden hareketle, Türk-İslam düşüncesi açısından önemli bir tarihsel aşamayı temsil eden Osmanlı döneminin düşünsel yönelimine dikkatleri çekmeyi amaçlamaktadır. Tasavvuf düşüncesi geleneği içerisinde düşünce üretmiş olduğu görülen Yûsuf Hakîkî’nin Hakîkî-nâme ve Mahabbet-nâme adlı eserlerine dikkatler çevrildiğinde onun akıl ve aşk kavramlarına merkezi bir yer verdiği görülmektedir. Bu çerçevede çalışmada Yûsuf Hakîkî’nin felsefeyi nasıl anlamlandırdığı ele alınmakla birlikte onun hakikat arayışında akıl ve aşk kavramlarının nasıl konumlandırıldığı da tartışılmaktadır. Çalışma, Yûsuf Hakîkî’nin akıl ve aşk ekseninde ortaya koyduğu normatif değerlerin salt bir tasvirinden ziyade, bu değerlerin çağdaş düşünceye seslenecek şekilde dinamik bir yapı içerip içermediklerini sorgulamaktadır. Böylelikle Yûsuf Hakîkî’nin fikirlerinin günümüz Türk İslam düşüncesi açısından ne anlam ifade ettiğini tartışmaya dâhil etmek de çalışmanın amaçları arasında yer almaktadır.
  • Öğe
    Akıl anlayışları ile temel ilkeleri arasındaki ilişki açısından bir Mu‘Tezile-Eş‘Ariyye Mukayesesi
    (Aksaray Üniversitesi, 2020) Kahraman, Hüseyin
    Dini düşüncenin en temel problemlerinden biri akıl-nakil, diğer bir isimlendirme ile bilim-din ilişkisidir. Bu problem, İslâm düşünce geleneklerinin oluşumunda belirleyici etkenlerin başında gelir. Akıl-vahiy ilişkisi mezheplerin teşekkülünü etkilemesinin yanı sıra onların temel ilkelerinin tümüne sirayet eden çok önemli bir meseledir. İslâm düşüncesinin kurucu unsurlarından biri olan Mu‘tezile ekolü, dinin doğru anlaşılabilmesinin aklın yorumlayıcı gücü ile mümkün olacağını düşündüklerinden, nassı da bu temel ilke üzerinden anlamayı tercih ettiler ve bu tavır Mu‘tezile kelamcılarını soyut bir tanrı anlayışına ve insan aklını ve özgürlüğünü vurgulayan bir düşünsel yapıya götürdü. Buna mukabil İslâm düşüncesinin önemli bir geleneği olan Eş‘ariyye ise dinin anlaşılması ile metne sadık kalma arasında doğrudan bir ilişki kurdu. Diğer bir ifade ile aklın yorumlamasını lafzın delalet imkânları ile sınırladı. Dini metinlerin anlaşılması tamamen saf akla bırakıldığında kulun kendi beklentilerini ve arzularını din olarak belirleyeceğini düşünen Eş‘arî kelamcılar kendilerine göre tutarlı bir tanrı-âlem ilişkisi kurdular ve dinin doğru anlaşılması için, ilâhî zâta yakışan olumlu tüm sıfatlarla Allah’ın tavsif edilmesi gerektiğini düşündüler. Böylece çerçevesi çizilen bu makale özellikle tevhid, adalet ve el-va‘d ve’l-vaîd ilkeleri üzerinden yapılacaktır. Zira ekollerin farklılıklarına bu esaslar konusundaki görüşler önemli miktarda işaret etmektedir.
  • Öğe
    Sahâbî Büdeyl b. Verkâ‘ el-Huzâî’nin hayatı
    (Aksaray Üniversitesi, 2020) Eser, Mithat
    Büdeyl b. Verka, Hz. Peygamber’in değerli sahâbîlerden bir tanesidir. Mekke’de evi bulunan Büdeyl, Mekke şehrinin tarihinde çok önemli bir yere sahip olan Huzâa kabilesindendir. Huzâalılar, Mekke’deki haberleri Hz. Peygamber’e iletmişlerdir. Bu sebeple kaynaklarımızda Huzâalılar, Hz. Peygamber’in müttefiki, sırdaşları ve yakın arkadaşları olarak geçmektedir. Büdeyl’in babası, annesi ve eşleriyle ilgili net bilgiler söz konusu değildir. Adı tespit edilebilen altı erkek çocuğu vardır. Çocuklarının hepsi Müslüman olmuştur ve önemli faaliyetlere katılmışlardır. Büdeyl Müslüman olmadan önce Hudeybiye Antlaşması esnasında elçilik görevi yürütmüştür. Zekâsı ve hatipliği dikkat çeken Büdeyl, sözleriyle iki tarafı savaştan uzak tutmuştur. Mekke’nin fethi öncesinde veya sonrasında onun Müslüman olduğuna dair rivayetler olmasına rağmen, Hudeybiye Antlaşması sonrasında Müslüman olduğuna dair rivayetler daha isabetli görünmektedir. Bu dönemde Hz. Peygamber’in onun adını özellikle zikrettiği bir davet mektubu, onun müslümanlığında etkili olsa gerektir. Bekiroğullarının Huzâalılara baskınını Hz. Peygamber’e haber veren heyette Büdeyl de vardır. Mekke Fethi, Huneyn ve Tebük gazvelerine katılmış ve önemli görevler yapmıştır. Hz. Peygamber ile Veda haccına katılmış, onun emirlerini insanlara duyurmuştur. Hz. Peygamber’den üç hadis rivayet eden Büdeyl, Hz. Peygamber’den önce vefat etmiştir.
  • Öğe
    İslam düşünce tarihinde Fıkhî İhtilâf
    (Aksaray Üniversitesi, 2020) Atcı, İsa
    Yakın anlamlar ifade eden hilâf ve ihtilâf kavramları, çoğu zaman birbirlerinin yerine de kullanılmıştır. Fıkhî meseleler üzerinde cereyân eden görüş ayrılıkları Hz. Peygamber döneminde ortaya çıkmaya başlamıştır. Ancak Hz. Peygamber’in hayatta oluşu ve sahabenin konuyu ona arz etmesi ciddi tartışmaların yaşanmasına engel olmuştur. Hulefâ-i raşidîn ve müctehid imamlar döneminde de fıkhî ihtilâfların neden olduğu tartışmaların dozunun düşük olduğu söylenebilir. Ancak özellikle mezhepleşme süreci ile zuhûr eden taklid ve taassup ruhu, fıkhî meseleler üzerinde ciddi tartışmaların meydana gelmesine zemin hazırlamıştır. Günümüze kadar varlığını devam ettirmiş olan ihtilâf, kuşkusuz kıyamete kadar da var olmaya devam edecektir. Bu çalışmada fıkhî konular üzerinde cereyan eden ihtilâfın tarihsel süreç içerisinde geçirdiği evreler örneklerle incelenmeye çalışılacaktır.