Yazar "Furkani, Mehterhan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 10 / 10
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Bekkâr b. Kuteybe: Hanefî Bir Fakîh ve Âdil Bir Kadı(Aksaray Üniversitesi, 2021) Furkani, MehterhanBekkâr b. Kuteybe (ö. 270/884) adaleti, zühdü ve ilmiyle meşhur olan bir kadı idi. Hanefî fakîhi ve muhaddis olan bu zat fıkıh ve hadis ilminin eğitim öğretimiyle meşgul olmuş, birçok eser telif etmiş ve uzun bir süre de kadılık görevini üstlenmiştir. Kadılık görevini yaparken de görevini hakkıyla yerine getirerek hükümdar ile sıradan vatandaşlar arasında hiçbir ayrım yapmayan, tek ilkesi adalet ve hakkaniyetle hükmetmek olan Bekkâr, Hz. Peygamber’in cennetle müjdelediği kadıların özelliklerine sahip olmuştur. Bekkâr siyasî kargaşalardan da payını almış, bir dönemde kadı olup hükümdara ders veren bir konumda iken diğer bir dönemde de aynı hükümdar tarafından hapis cezasına mahkûm olmuş, kalan ömrünün tamamını hapishanede geçirmiştir. Bütün bunların sebebi de yine onun doğru bildiği şeyden vazgeçmemesi ve her türlü zulüm ve haksızlığa karşı dik duruşu, Allah’tan başkasından korkmaması ve bir şey beklememesi idi. Bekkâr’ın hayatında sergilediğitavır, fukahânın siyasetçilere karşı sergiledikleri duruşları açısından da önem arz etmektedir. Bu çalışmada Bekkâr b. Kuteybe’nin hayatı, fıkhî kişiliği, kadılığı ve siyasetçilere karşı duruşu ele alınacak ve değerlendirilecektir.Öğe Belh Fukahâsının yöneticilere karşı duruşları: Fezâil-i Belh bağlamında(Erciyes Üniversitesi, 2020) Furkani, MehterhanBirçok mezhep imamı, yöneticilerin çeşitli baskısı ve tehditlerine maruz kalmış, ancak doğru bildikleri yoldan ayrılmamamış ve kendi ilke ya da prensiplerinden vazgeçmememişlerdir. Ebû Hanife hapse atılmış ve bu sebeple vefat etmiştir. Malik b. Enes’e işkence uygulanmış ve kolunu kaybetmiştir. Muhammed b. İdris eş-Şafiî’nin çeşitli tehditlerle karşı karşıya kaldığı, muhtelif yerlere sürgün edildiği veya yer değiştirmek zorunda bırakıldığı bilinmektedir. Ahmet b. Hanbel de diğer imamlar gibi birçok sıkıntılarla karşılaşmıştır. Benzer şekilde Belh şehrinin fukahâsına baktığımızda da aynı davranışları sergilemeye devam ettiklerini, adil yöneticilerle iç içe olduklarını, yönetimde kadı ve müftü olarak çalışmalarına rağmen yeri geldiğinde yönetimle mesafe koyduklarını, hakkı ve doğruyu söyleme ya da savunma konusunda yöneticilerin baskı ve tehditlerine asla boyun eğmediklerini görmekteyiz. Makalemizde “Fezâil-i Belh” adlı eserde yer alan rivayetleri esas alarak hicri 7. asrın başına kadar Belh şehrinde doğmuş, yaşamış veya bu şehre nispet edilmiş âlimlerin yöneticilere karşı örnek davranışlarından bazılarını ele alacağız. Konunun- istisnaları bulunsa da- genel itibarıyla fıkıh âlimlerinin ictihâd yaparken kimsenin etkisi altında kalmadıklarına bir örnek teşkil etmesi açısından önemli olduğunu düşünüyoruz. Hanefî mezhebinin önemli bir merkezi ve ayağı konumunda bulunan, fıkıh ve fukahâ şehri adıyla meşhur olan Belh, aynı zamanda idari açıdan da birçok hükümete başkentlik yapmıştır. Mezkur özelliklere haiz Belh şehrinin âlimlerini ve onların örnek davranışlarını konu alan birtakım anekdotlara yer vereceğiz.Öğe Çağdaş afgan fakîhi muhammed musa tevânâ’nın ictihada bakışı(Pamukkale Üniversitesi, 2020) Furkani, Mehterhanİctihâdın, İslam hukukunun dinamikliğini sağlayan, Kur’an ve sünnetin temel ilkelerine uygun olarak bütün zaman, mekân ve şartlara göre çözüm üreten bir sistem olduğu ortadadır. Buna binaen âlimlerin cumhuru ictihâd kapısının kıyamete kadar açık olduğunu savunmuş, bir kısım âlimler ise müctehid olabilme şartlarını daha esnek hâline getirmeye çalışmış hatta geçmişe göre günümüzde ictihâdın daha kolay olduğunu ileri sürenler bile olmuştur. Bunlara karşın bazı âlimler müctehid olabilmenin şartlarını zorlaştırmış, bazıları imkânsız hale getirmiş hatta bazıları da ictihâd kapısının kapandığını iddia etmiştir. Çağdaş Afgan fakîhi Muhammed Musa Tevânâ (ö. 2006) da bu tartışmayı ele alıp orta bir yol bulmaya çalışmıştır. Bir yandan ictihâdın kıyamete kadar devam edeceğini, devam etmesinin de gerekli olduğunu savunurken diğer yandan bunun herkesin yapabileceği bir şey de olmadığını açıklamaktadır. Bu makalede Tevânâ’nın, ictihâdın şartları, ictihâd kapısının kapandığı, musavvibe-muhattıe, ictihâdın bölünebilirliği ve ictihâdın nakzı meselelerine ilişkin görüşlerini ele alacağız. Yer yer klasik Hanefî usûlcülerin görüşleriyle mukayese etmeye çalışacağız.Öğe Cemâleddin Aksarâyî’nin fıkhî konuları çözümleme metodu: el-Es’ile ve’l-ecvibe kitabı örneğinde(Aksaray Üniversitesi, 2020) Furkani, MehterhanAksarâyî olarak bilinen Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Fahreddin er-Râzî (ö. 791/1389) aklî ve naklî ilimlere hâkim olan çok yönlü bir âlimdir. Tefsir hadis, fıkıh, ahlak ve tıp gibi birçok ilimde tedriste bulunup Arapça, Türkçe ve Farsça olmak üzere farklı dillerde eserler telif etmiştir. Bunların yanı sıra kadılık ve kazaskerlik gibi çok önemli görevlerde de bulunmuştur. Söz konusu görevleri üstlenmiş olması ise onun büyük bir fakîh olduğunu açıkça göstermektedir. Fıkıh ilminde Hâşiye ‘alâ Şerhi Mecma‘i’l-bahreyn ve Şerhu Gâyeti’l-kusvâ gibi müstakil sayılabilecek çalışmalarının dışında müşkil âyet ve hadisler kapsamında hazırladığı el-Es‘ile ve’l-Ecvibe adlı eserinde de ahkâm ile ilgili âyet ve hadislerin fıkhî çözümlemesine değinmeyi ihmal etmemiştir. Her ne kadar söz konusu kitabın asıl kaleme alınma hedefi genel anlamda müşkil veya çelişkili görünen âyet ve hadislerin çözümü olsa da dolaylı olarak fıkhî bazı konulara da değinmiştir. Bu makalede Aksarâyî’nin hayatı ve ilmi kişiliğiyle ilgili kısa bir bilgiye yer verildikten sonra sözü geçen eserinde değindiği fıkhî çözümlemeler aktarılıp metot açısından değerlendirilecektir.Öğe Günümüz Afganistan’ında fıkıh öğretimi(Aksaray Üniversitesi, 2016) Furkani, MehterhanAfganistan’a İslam’ın girdiği yıllarda, genel olarak İslam dinini, özel olarak da fıkıh ilmini öğretmeleri için bazı sahabi ve tabiûn âlimler gönderilmiştir. Çok fazla zaman geçmeden bu topraklarda birçok fıkıh âlimi yetişip bu görevi üstlenmiş ve günümüze kadar bu sistem devam edegelmiştir. İlk başta sadece mescit ve camilerde başlayan fıkıh öğretimi daha sonra mescit ve camilerin yanı sıra medreselerde de yaygınlaşmıştır. Günümüzde ise modern eğitim müfredatına dâhil edilerek resmi ve gayri resmi medreselerin yanı sıra düz okulların ilk, orta ve lise kısımlarında da fıkıh dersleri okutulmaktadır. Yükseköğretimde de fıkha dair dersler, şer’îyât fakülteleri ve hukuk fakültelerinin ders müfredatında yer almaktadır. Elinizdeki çalışma buna dair bilgi ve değerlendirmelere yer vermektedir.Öğe Osmanlı hukukunun Afgan hukukuna etkisi: ceza ve medeni kanunları örneği(Anadolu İlahiyat Akademisi, 2022) Furkani, MehterhanHz. Peygamber hayatta iken sahabe her meselenin çözümü için ona, vefatından sonra da Kur’ân ve Sünnete başvuruyorlardı. Söz konusu iki kaynakta hükmünü bulamadıkları konularda ise içtihat yoluyla hüküm çıkarıyorlardı. İctihat yapacak seviyede olmayanlar da dini konularda uzman olan kimselere başvurarak bilgi ediniyordu. Onlardan sonra gelen Müslümanlar da aynı yolu takip ettiler. Daha sonra telif edilen fetva kitaplarından, fetvanın yanı sıra kazâ konusunda da istifade edildi. İslam hukukunun kanunlaştırma teklifi her ne kadar İbn Mukaffa‘ (öl. 142/759) tarafından çok erken bir dönemde yapılmışsa da modern anlamda kanunlaştırma faaliyeti geç başlamıştır. Çağdaş batı dünyasında kanunlaştırma faaliyeti 18. asrın sonlarında başlamış, 19. yüzyılda bütün Avrupa kıtasına yayılmıştır. Osmanlı Devleti Batı’dan etkilenerek 1840’ta çıkarılan Ceza Kanunu ile modern anlamda kanunlaştırma hareketine başlamıştır. İslam dünyasında medeni hukukunun kanunlaştırılması ise modern anlamda Mecelle ile başlamıştır. Bunu da 1917 tarihinde çıkarılan Huk?k-ı Âile Kararnâmesi takip etmiştir. İslam hukuku esas alınarak hazırlanan bu iki kanun Osmanlı’nın hakimiyeti altında olan birçok ülkede uygulanmıştır. Hatta söz konusu iki kanun, günümüzde Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde bulunan bölgelerde ilga edildikten sonra da diğer bazı İslam ülkelerinde uzun süre yürürlükte kalmaya devam etmiştir. Osmanlı, bu çalışmaları ile diğer İslam ülkeleri için de öncül olmuş, daha sonra diğer İslam ülkeleri de bunları örnek alarak kendi medeni kanunlarını hazırlayıp yürürlüğe koymuşlardır. Bu ülkelerden biri de Afganistan’dır. Afganistan Osmanlı hakimiyeti altına girmediği halde kanunlaştırmada doğrudan veya dolaylı olarak Osmanlı hukukundan etkilenmiş ve Osmanlı hukukunu kendine örnek almıştır. Afganistan’da ilk ceza kanunu hazırlanırken, Osmanlı Devleti’nin 1858 tarihinde çıkardığı Ceza Kanunnâme-i Hümâyunu adlı kanun esas alınmıştır. Sözü geçen Ceza Kanunnâme-i Hümâyunu’nun bazı maddeleri ya olduğu gibi hiçbir değişiklik yapılmadan veya az bir değişiklik yapılarak 1921 tarihli Nizamnâme-i Cezâ-yı Umûmî adlı ceza kanununa yerleştirilmiştir. 1957 tarihli “Usulnâme-i İdâri-yi Mehâkim-i Adliye” (Adli Mahkemeler İdaresi Kanunu) ile 1958 tarihli “Usûl-i İcraât-ı Muhâkimât-ı Hukûkî-yi Adlî” (Adlî Hukûkî Muhakimenin Uygulama Usulü) adlı kanunlarda bazı meselelerde Mecelle’ye göre hüküm verilmesi ve kadıların kanundaki boşlukları Mecelle ile doldurmaları gerektiği ifade edilmektedir. 1977 yılında yürürlüğe giren Afgan Medeni Kanunu’na baktığımızda, Mecelle ve Osmanlı Huk?k-ı Âile Kararnâmesi’nden etkilendiğini görmekteyiz. Aynı şekilde Afgan mahkemelerinde günümüze kadar, Afgan Medenî Kanunu’nun yanı sıra Mecelle ve şerhlerinden istifade edilmektedir. Hanefi fıkıh esas alınarak hazırlanan Afgan Medeni Kanunu’nda bazı konularda Hanefî fıkhı dışına çıkıldığı ve bu yönden Osmanlı Huk?k-ı Âile Kararnâmesi’ne uyulduğu görülmektedir. Bu makalede Osmanlı hukukunun Afgan hukukuna olan etkisi ceza hukuku, aile hukuku ve borçlar hukuku bağlamında ele alınacaktır.Öğe Sadruşşeria'da te'vilin kodları - Yusuf kıssası örneği(İlim Yayma Vakfı, 2016) Hanay, Necattin; Furkani, MehterhanBüyük İslam düşünürü, Hanefî fakîh ve kelam âlimi Sadruşşerîa es-Sânî elAsğar (ö. 747/1346), Yusuf kıssasını yorumladığı Te’vîl-i Kıssa-i Yûsuf başlıklı Farsça bir risale kaleme almıştır ve bunun yegâne yazması Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya, numara 1980’de kayıtlıdır. Bu makalede mezkûr eserden hareketle müellifin te’vildeki metodu irdelenmekte ve eserin içeriğiyle ilgili malumat ve değerlendirmelere yer verilmektedir. Sadruşşerîa, Yusuf kısasındaki ibret veçhesini irfanî bir zemin üzerine inşa ederken kıssadaki kişi, olay ve olguları enfüse tatbik etmektedir. Bu tatbikten hareketle de işâri ve edebî yorumlara kapı aralamaktadır. Çalışmada, Kur’an’ın yorumu karşısında müellifin konumlandığı yer, kendisine oldukça geniş bir tasarruf imkânı sunan tasavvufî bir nokta olarak tespit edilmekte; diğer bir değişle yorumcunun müdahalesini olabildiğince genişleten irfanî perspektife sahip olduğu ortaya konulmaktadır.Öğe رسالة الدرر المنثورة لعز الحنفي: دراسة و تحقيق(Aksaray Üniversitesi, 2017) Furkani, Mehterhanيشتمل هذا البحث، تحقيق ودراسة لرسالة "الدرر المنثورة" لعز الدين محمد بن محمد الموسوم بعز الحنفي (المتوفى: في القرن الثامن الهجري) التي نسبت خطأ إلى شاد كلدي باشا الذي كان أمير بلدة آماسيا لمدة أكثر من عشرين سنة. هذه الرسالة تحتوي بمسائل غريبة مختلف فيها بين الفقهاء متعلقة بكتاب الطهارة و الصلاة. المؤلف (رحمه الله) جمع مسائل مختلفة متعلقة بهذين البابين ، وذكر أقوال العلماء فيها، و ذكر أيضا ،ما هو الراجح عنده من القول. حصلنا على سبع نسخ منها من مكتبات مختلفة للمخطوطات في تركيا، وإطلعنا أيضا على نسخة موجودة في جدة و نسخة في القاهرة -كما ستأتي تفاصيلهما-ولكن لم نستطع الحصول علهيما. ووجدنا أيضا نسخة خطية أخرى بهذا الاسم نسبت الى نفس المؤلف ولكن رأينا بعد الدراسة أن هذه النسبة أيضا خطأ. درسنا هنا نسبة الرسالة المذكورة الى شاد كلدي باشا مع أدلة خطأ نسبتها اليه وذكرنا من هو مؤلف الرسالة. وذكرنا أيضا تفاصيل نسخ هذه الرسالة مع مواقع وجودها و نموذجا لبعض المسائل الغريبة الموجودة في الرسالة على وجه الإختصار. وأخيرا قمنا بتحقيق متن الرسالة المذكورة على أساس ثلاث نسخ منها..(salat)Öğe رسالة أسرار الوضوء لجمال الخلوتي: دراسة و تحقيق(Aksaray Üniversitesi, 2017) Furkani, Mehterhanتشتمل هذه الدراسة تحقيق ودراسة رسالة "أسرار الوضوء" لمحمد بن محمود الملقب بجمال الخلوتي (ت. ٨٩٩ه/١٤٩٤م). كان شيخا كبيرا، متصوفا، وهو الذي اسس الطريقة الجمالية، وله تاليفات كثيرة في علوم مختلفة، منها رسالة "أسرار الوضوء" التي عثرتُ على نسخ خطية كثيرة في مكتبات مختلفة للمخطوطات في تركيا، ووجدت أيضا بعض نسخ خطية أخرى مسجلا بهذ الاسم؛ ولكن ليست لها أيّ علاقة مع هذه الرسالة. وفي هذه الرسالة قسَّم المؤلف الوضوء إلى الظاهري والباطني، وبيَّن أسرار الوضوء والعلاقات بين الوضوء الظاهري والباطني، وأفاد بان كل عضو من الاعضاء المأمورة بغسلها فى الحقيقة إشارة الى لزوم تطهير عضو من اعضاء معنوية. كما صنف الصلاة الي الصورية والحقيقية وقال الصلاة الصورية هي المعروفة والصلاة الحقيقية هي وصول السالك الي ربه عز وجل. وصرح المؤلف بأن الطهارة المعنوية شرط لصحة الصلاة الحقيقية كما أن الوضوء الظاهري شرط للصلاة الصورية. وفي آخر الرسالة إشار الى بعض قواعد اللازمة للسالك .(salat)Öğe علماء الفقه الحنفي الذين نشؤوا في أفغانستان(Aksaray Üniversitesi, 2020) Furkani, Mehterhanبعد قَبُول دين الإسلام في المنطقة التي تعرف اليوم بأفغانستان، حدث هناك تطور كبير في علوم الفقه، كما وقع مثله في العلوم الدينية الأخرى، ونشأ هناك العديد من كبار العلماء في مجال الفقه .نظرا إلى الاختلاف المذهبي بين العلماء الذين ظهروا في تلك الفترة، يتبين لنا أن هناك العديد من المذاهب، ومع ذلك، عندما يؤخذ في عين الاعتبار من حيث انتشاره وتأثيره، فمن الواضح أن المذهب الحنفي في الصدارة وبالتالي فإن علماء الفقه الحنفي هم الأغلبية. سنتناول في هذا البحث المعلومات الببليوغرافية عن العلماء الأحناف الذين نشأوا في مناطق داخل حدود أفغانستان، وخاصة مدن التي أصبحت مراكز علمية في الفترات الأولى مثل بلخ وهَرَات وغَزْنَة. وهدفنا هو إظهار أهمية هذه المنطقة من جانب مساهمتها في الفقه.