X. yüzyıl devlet adamlarından Kadı Tarsusî Ve ‘‘Siyeru’s-Sugur’’ isimli eseri
Abstract
Ortaçağ tarihi kavramını kronolojik olarak ele aldığımızda bu kavramın, yaklaşık 20 yüzyıllık bir zaman dilimini ifade ettiğini görüyoruz. Bu zaman diliminde insanlık özellikle Asya ve Avrupa’da önemli bir gelişme ve ilerleme göstermiştir. Makedonyalı İskender’in İlkçağ sonlarında yaptığı seferler, Avrupalılar ile Asyalılar arasında kaynaşmaya sebep olurken, Büyük Moğol İmparatoru Cengiz Han’ın XI. yy’da gerçekleştirdiği akınlar ise bozkır kültürünün diğer kültür ve
medeniyetler tarafından tanınmasına sebep olmuştur. Ortaçağ bu açıdan değerlendirildiğinde, karanlık çağ olmaktan uzak bir görünüme kavuşur. Ancak bu çağın tarihini yazarken ne yazık ki tarihçinin elinde günümüz teknolojik koşullarına rağmen, birincil kaynak sayısı oldukça azdır. Bu sebeple ortaçağ tarihi çalışılırken filoloji ve paleografya bilimlerinin etkisi ve ilgisinin oldukça fazla olduğu göze çarpmaktadır. Tüm zamanlarda olduğu gibi ortaçağda da jeostratejik açıdan önemli bir merkez olan Anadolu’da, VIII. yy’dan itibaren Müslüman Arapların etkili olduğunu görüyoruz. Bizans’ın azalan otoritesine karşı, Müslüman Arapların dinamizmi Anadolu’nun güney kısımlarında ‘‘cihat ve gaza’’ adı verilen manevi ruhun
etkisiyle kendini göstermektedir. Bu da Bizans’ın daha önce thema ve kleisura adını verdiği idari örgütlenmeye benzer bir örgütlenmeyi doğurdu; Sugur ve Avasım… Bu konuda Bizans tarihçisi Honigmann şu şekilde bir kayıt düşmektedir: ‘‘800 yılı civarında Araplar hudut bölgesindeki şehirleri kuvvetle tahkim etmeye başladılar.